Vergi Usul Kanunu’nda mücbir sebebin tanımı yapılmamıştır. Mücbir sebep niteliğindeki olaylar doğal nitelikte olaylar olabileceği gibi beşeri nitelikteki olaylar da olabilmektedir. Mücbir sebep kavramının vergi kanunlarında karşılık bulabilmesi için mücbir sebep olarak nitelendirilebilecek olayların vergilendirmeyi engelleyecek nitelikte olması ve bu durumun da kişinin bilinç ve iradesi dışında gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu yazıda Vergi Usul Kanunu’nda Mücbir Sebep Hali ve Sonuçlarını ele alacağım.
1 – Vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk;
2 – Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler;
3 – Kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler;
4 – Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyla defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması, gibi hallerdir.
Yukarıda da belirtildiği üzere kanunun lafzında en tipik mücbir sebep halleri sıralandıktan sonra gibi hallerdir ifadesi kullanılmıştır. Bunun anlamı vergi idaresinin durum ve şartlara bağlı olarak yeni mücbir haller tespit edebileceğidir.
Bu yazıda öncelikle kanunda belirtilen halleri inceleyip, ardından da kanunda belirtilen gibi hallerdir ifadesini genişleteceğim.
Kanunda belirtilen bu halleri sıralamadan önce aşağıda belirteceğim hususların üst etiket olarak bunların vergilendirmeye engel olması gerektiğini de şimdiden belirtmem gerekir.
Ağır Kaza, Ağır Hastalık ve Tutukluluk Halleri
Vergilendirmeye engel derecede ağır kaza ve hastalık ya da tutukluluk hali kastedilmekte olup, kanunda hastalığın ya da kazanın derecesi hakkında bir ifade bulunmamaktadır. 1986/9 sayılı Vergi Usul Kanunu İç Genelgesi ve 28.06.2004 tarih ve 949/30331 sayılı Özelgesinde ağır hastalık, kaza halinin Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarca (özel hastaneler dahil) açıklığa kavuşturulması ve bu hallerin vergi ödevlerini yerine getirmeye engel olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
Bu halin varlığı için hastaneye yatmak şart koşulmamıştır. Kuruluşlardan alınmayan, örneğin özel doktorlardan alınan raporların kabul edilmeyeceği de tabiidir.
Tutukluluk halinde ise kişinin haklarını kullanabilmesi durumu önem arz etmektedir. Medeni Kanundaki hükümler de değerlendirildiğinde mücbir sebep hallerinin varlığı için vekil tayin edilmemiş tutukluluk halinin kabul edileceğini belirtebiliriz.
Yangın, Yer Sarsıntısı ve Su Basması Gibi Afetler
Vergi Usul Kanunu’nda Mücbir Sebep Hali ve Sonuçları açısından değerlendirildiğinde, doğal afetler kanunda sayılanlarla sınırlı olmayıp, kanunun lafzına ”gibi” edatı bunun için konulmuştur. Örneğin, heyelan da bu kapsamda değerlendirilebilecektir. Afetlerin tüm mükellefiyet gruplarını aynı ölçüde etkilediği söylenemez, mükellefiyet grupları için bu husus ayrı ayrı araştırılmalıdır. Yangın, deprem, su baskını gibi afetler, belli bir bölgenin tamamını veya bir kısım sakinlerini etkileyen genel nitelik taşıdığı hallerde malum (herkesçe bilinir) sayılır. Bu durumda mükellefin, mücbir sebebi ispat ve tevsik külfeti yoktur.
Ancak, sadece bir ya da birkaç mükellefe ait, ev veya işyeri, yangın, deprem veya su baskını gibi bir afet sonunda hasara uğradığında, mücbir sebebin malum olduğu iddia edilemez. Mükellefin hem mücbir sebebin varlığını hem de bunun vergi ödevlerini yerine getirmeye engel olduğunu kendisinin ispat etmesi gerekir.
Bu durumda mücbir sebebin varlığı hali, belediye imar müdürlüğü, itfaiye gibi ilgili mercilerden alınacak belgelerle ispat olunabilir.
Örneğin, yangın sonucunda sadece bir mükellefin iş yeri yanmış ve defter / belgeleri zayi olmuş ise, Ticaret Mahkemesi’nden karar alması gerekir.
Konu ile ilgili örnekler, 277 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde mevcuttur.
İrade Dışı Meydana Gelen Mecburi Gaybubetler
Gaybubetin sözlük anlamı göz önünde bulunmamadır. Bulunmazlık hali ile temsilci tayin edememe durumu birlikte değerlendirilmelidir. Gaybubet haline verilebilecek en güzel iki örnek karantina ve askere alınmadır. Grev nedeniyle işyerine giremeyen mükellefin durumu da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Askere alınma halinin her ne kadar önceden bilineceği öngörülse de, vergi idaresi askere giden bir mükellefin uzlaşmaya katılamaması halini mücbir sebep olarak nitelemiştir.
İrade Dışı Nedenlerle Defter ve Vesikaların Elden Çıkması Durumu
Mükelleflerin, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter ve belgeyi, muhafaza süresi içinde, yetkili makam ve memurlara istemeleri halinde ibraz etmeleri zorunludur.
VUK’nun 144. maddesi uyarınca, defter ve belgelerin muhafaza altına alınmış olması, süresi gelen vergi beyannamelerinin verilmesi ödevini kaldırmamaktadır. Mükellef , beyannamelerini tanzim için gerekli bilgileri defter ve belgelerden çıkarabilir. Bu belgeleri inceleyebilirler. Ancak, defter ve belgelerin muhafaza altına alındığı tarihten vergi beyannamelerinin verileceği tarihe kadar olan süre bir aydan az ise beyanname verme süresi kendiliğinden bir ay uzar ve ek süre bu müddetin sonundan başlar.
Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yönetmeliği’nin 40. maddesinde de benzer hususlar belirtilmiş olup; “taraflardan birinin kalem şefi veya yardımcısı veya bunların yerlerinden ayrılmış olması halinde vekalet eden kimsenin gözü önünde, mahkemece alınmış defter ve belgeleri tetkik edebilecekleri” öngörülmüştür. Bu nedenle defter ve belgelerin mahkemece alınmış olması mücbir sebebin varsayılması için yeterli değildir.
Defter ve belgelerin muhafaza altına alınması dışında defter ve belgelerin elden çıkması Hırsızlık hali ile söz konusu olmaktadır. Ancak hırsızlık halinin mücbir sebep olarak kabul edilmesi ve bazı olası suistimalleri önlemek için (örn. vergi denetiminden kaçmak gibi) Ticaret Mahkemesi’nden zayi belgesi almak gereklidir.
Mücbir Sebep Halinde Sürelerin Uzaması
Mücbir sebepler vergiyi doğuran olayı etkilemez, mücbir sebeplerin etki alanı vergilendirme ile ilgili ödevlerdir. Mücbir sebeplerin sonucu olarak, idarece veya kanunen tayin edilmiş süreler durmaktadır. Ancak bu durma mücbir sebebin sadece etkili olduğu olay için geçerlidir. Örneğin, defteri yanan mükellefin daha önce tahakkuk etmiş olan vergilerinin ödeme süresi mücbir sebep nedeniyle uzamayacaktır.
Mücbir Sebebin geçerlilik alanı mükellefler, kanuni temsilciler ve sorumlulardır. Örneğin, uzlaşmaya müştereken yetkili şirket müdürünün uzlaşma günü ağır bir kaza geçirmesi ve yaralanması hali mücbir sebep olarak kabul edilmektedir.
Mücbir Sebep Halinde Sürelerin Uzaması İle İlgili Örnekler
Örnek 1: Gelir vergisi mükellefi olan Bay (F), 10 Temmuz 2015 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazasında ağır yaralanmıştır. Mücbir sebep sayılan bu hal nedeniyle hastanede tedavi gören Bay (F), 20 Temmuz 2015 tarihinde hastaneden çıkmıştır. Bu durumda, 24 Temmuz tarihine kadar verilmesi gereken Haziran dönemi KDV beyanname verme süresi işlemeyen 11 gün uzayacak ve Haziran dönemi KDV beyannamesi 04.08.2014 tarihine kadar verilip bu tarihe kadar ödenebilecektir. (verginin tahakkuk süresi uzamıştır.)
Örnek 2: Örneğin, 15 Nisan 2015 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazasında ağır yaralanan mükellef 6 Mayıs 2015 tarihinde hastaneden taburcu olmuştur.
Bu mükellefin, Mart 2015 dönemine ilişkin katma değer vergisi beyannamesini 24 Nisan 2015 tarihi sonuna kadar vermesi gerekirken mücbir sebep nedeniyle işlemeyen bakiye 10 günlük beyanname verme süresi mücbir sebep halinin bittiği süreye ilave edilecektir. Bu durumda mükellef, 16 Mayıs 2015 tarihinin bitimine kadar beyannamesini verecek ve beyanname verme süresinin son gününe kadar borcunu ödeyebilecektir. Bu nedenle, 16 Mayıs 2015 tarihi amme alacağının vade tarihi olacaktır.
Örnek 3: Yukarıdaki örnek olaydaki mücbir sebep halinin, beyanname verme süresinin son günü olan 24 Nisan 2015 tarihinden sonra (Verginin Tahakkuk Edilmesi Gereken Tarihten Sonra) ancak vade tarihi olan 26 Nisan 2015 tarihinde veya bu tarihten önce meydana gelmesi halinde (yani 25 Nisan 2015 ya da 26 Nisan 2015 günü – Vade gününde veya vade gününden önce) , verginin tahakkuk süresi uzamayacağından, ödeme süresi de uzamayacaktır.
İhraç Kayıtlı Teslimlerde Mücbir Sebep Hali
İhraç kaydıyla teslim edilen malların 213 sayılı Kanunda belirtilen mücbir sebepler nedeniyle ihraç edilememesi halinde tecil edilen vergi, tecil edildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre ilgili dönemler için geçerli tecil faizi ile birlikte tahsil olunur.
Kaynak: ferhatgokce.com