Özet
Sahte veya yanıltıcı belge (naylon fatura) düzenleme ve bunları kullanma fiillerinin mevcudiyetinin tespitinde başvurulan yöntemlerden bir tanesi, mükellefin alış faturalarının sahte veya yanıltıcı olup olmadığı hususudur. İncelemeye alınan mükellefin alış faturalarının sahte veya yanıltıcı olup olmadığının belirlenmesi hem bu mükellefin kullandığı faturaların ve hem de kural itibariyle düzenlediği faturaların sıhhatini etkiler. Bu çalışmada, kısa açıklamalar eşliğinde, sahte veya yanıltıcı belge düzenleme ve kullanma fiillerinde alış faturalarının sahte olması unsuruna ilişkin bazı yargı kararlarına değinilmektedir.
 
Sahte veya Yanıltıcı Belge (Naylon Fatura) Düzenleme ve Kullanma Fiillerinde Alış Faturalarının Sahte Olması
Sahte veya yanıltıcı belge düzenleme ve kullanma fiillerinde hem satıcının ve hem de alıcının nezdinde yapılması gereken tespitler vardır. Bu çerçevede; fatura düzenlemeyi gerektirir bir durumda sahtecilik veya yanıltıcılık unsurunun bulunup bulunmadığı bazen alıcı, bazen de satıcı nezdinde yapılan tespitler ile ortaya konur. Örneğin, gerçekte var olmayan bir şirketten veya şahıstan alınan fatura, alıcı nezdinde herhangi bir inceleme veya tespit yapılmamış olsa dahi, alıcının sahte belge kullandığı ithamı ile karşılaşmasını doğurur. Keza, aynı şekilde, gerçekte olmayan bir şirkete veya şahsa fatura düzenlenmesi de satıcı nezdinde sahte belge düzenleme ithamı doğurur. Bu gibi hallerde ispat külfetinin yer değiştirmesi, ticari ilişkide karşı tarafın durumundan hareketle ilişkinin diğer tarafının ispat külfeti altına girmesi söz konusu olur.
Fatura Düzenleme ve Kullananlar Arasındaki Sorumluluk İlişkileri Hakkında Genel Bilgi
Her ne kadar kural itibariyle mükellefler kendi eylem ve işlemlerinden sorumlu iseler de, Kanun belirli durumlarda

mükelleflere ilişkide bulundukları diğer kişi ve kurumlar ile ilgili hukuki sorumluluklar yüklemiştir.
Özetle ifade etmek gerekir ise; mükelleflerin fatura aldıkları veya düzenledikleri kişilerin “durumuna” ilişkin sorumlulukları vardır.
23 Kasım 2001 Tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 84 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde, hakkında sahte veya yanıltıcı belge düzenledikleri veya kullandıkları yönünde olumsuz rapor veya tespit bulunanlardan doğrudan mal alanların sorumluluklarının mahiyet ve sınırları ile ilgili şu açıklama yapılmıştır.
“3. Doğrudan Mal veya Hizmet Temin Ettikleri Mükellefler Hakkında Olumsuz Rapor veya Tespit Bulunanlar
3.1. Kendileri hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunmayanların mal veya hizmet satın aldığı mükellefler hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunması halinde, bu mükelleflerden yapılan (haklarında olumsuz tespit bulunanlardan sadece olumsuz tespitin yapıldığı dönemlerdeki) alışlara isabet eden kısma dört kat teminat gösterilmesi veya bu alışlara isabet eden kısmın iade talebinden çıkarılması halinde, kalan kısma ve diğer dönemlere ilişkin iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
Hakkında olumsuz rapor bulunanlardan alınan kısma isabet eden vergiye ilişkin teminat iade talebinde bulunan nezdindeki, olumsuz tespit bulunandan alınan kısma isabet eden vergiye ilişkin teminat ise hakkında olumsuz tespit bulunan mükellefle ilgili, incelemenin sonucuna göre çözülür.
Ancak aşağıda belirtilen durumların varlığı halinde de genel esaslara göre iade yapılır.
3.1.1. Olumsuz raporda öngörülen vergi, ceza, gecikme zammı ve faizlerin ödenmesi veya bunların toplamı kadar teminat gösterilmesi halinde, bunlardan mal ya da hizmet alanların bütün dönemlerdeki iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
3.1.2. – İade talebinde bulunan mükellefin, haklarında SMİYB düzenleme dışında olumsuz tespit veya SMİYB kullanma raporu bulunanlardan alışlarına ilişkin ödemelerini, veya,
– iade talebinde bulunan mükellefe satış yapan ve haklarında SMİYB düzenleme dışında olumsuz tespit veya SMİYB kullanma raporu bulunanların kendi alışlarına ilişkin ödemelerini,
bu Tebliğin müteselsil sorumluluğa ilişkin (III/I.1.) bölümünde belirtildiği şekilde yaptıklarını tevsik etmeleri halinde; kendileri hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunmayan ancak haklarında SMİYB düzenleme dışında olumsuz tespit veya SMİYB kullanma raporu bulunanlardan mal veya hizmet alanların iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir. Ödeme, iade talebinde bulunan mükellefin yeminli mali müşaviri tarafından düzenlenmiş tasdik raporuyla veya tasdik raporu sonradan ibraz edilmek üzere teminat karşılığı iade talep edilmişse bu konuda düzenlenmiş kısa bir raporla da tevsik edilebilir.
3.1.3. Haklarında olumsuz rapor veya tespit bulunanlar hakkında önceki bölümlerde açıklandığı üzere genel esaslar uygulandığı dönemlerde, bunlardan mal veya hizmet alanların iade talepleri de genel esaslara göre yerine getirilir.
Ancak hakkında SMİYB düzenleme raporu bulunan ve bu rapora istinaden tarh edilen vergi, kesilen ceza ve hesaplanan gecikme faizini ödememiş veya tamamına teminat göstermemiş mükellefin olumsuz raporun ait olduğu vergilendirme döneminden sonraki 12 vergilendirme dönemine ilişkin olarak vergi inceleme elemanlarınca düzenlenmiş olumlu rapor bulunması halinde, bu mükelleften mal veya hizmet alanların olumlu raporun ait olduğu vergilendirme dönemleri ile sonraki dönemlerde bu mükelleften alışlarına isabet eden iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
3.1.4. En son düzenlenen olumsuz rapor veya yapılan tespitin ilgili olduğu dönemden itibaren tarh zamanaşımı kadar bir sürenin geçmiş olması halinde, vergi inceleme imkanının kalmamış olması nedeniyle bu durum sonraki safhalarda mal veya hizmet alanlar açısından olumsuz rapor veya tespit olarak değerlendirilmez ve bu mükelleflerden mal veya hizmet alanların iade taleplerinde genel esaslara göre işlem yapılır.
3.1.5. Haklarında olumsuz tespit bulunanlardan ihraç kaydıyla mal alan ancak diğer alışlarına ilişkin olumsuz tespit veya rapor bulunmayan mükelleflerin iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.”
Bu açıklama, mükelleflerin fatura aldıkları kişi ve kurumların durumundan nasıl etkileneceklerini detaylı olarak izah etmektedir. Bu ifadeler, KDV yönünden sorumluluğun sınırlarını çizerken, bazı mükelleflerin alışlarının sahih olmasına rağmen sadece fatura aldıkları mükellefler hakkında yapılan olumsuz tespitlerden nasıl etkileneceklerini göstermektedir.
Aynı genel tebliğde, mükelleflerin yine KDV bakımından doğrudan fatura aldıkları mükelleflerin altındaki satıcıların eylem ve işlemlerinden ne şekilde etkileneceklerine ilişkin düzenlemeler de yapılmıştır.
“4. Doğrudan Mal veya Hizmet Temin Ettikleri Safhadan Önceki Safhalarda Yer Alanlar Hakkında Olumsuz Rapor veya Tespit Bulunanlar
4.1. Doğrudan Mal veya Hizmet Temin Ettikleri Safhadan Önceki Safhalarda Yer Alanlar Hakkında Olumsuz Rapor Bulunanların İade Talebi
Doğrudan mal ya da hizmet temin ettiği safhadan önceki safhalardaki mükellefler hakkında olumsuz rapor bulunan ancak kendileri veya doğrudan mal ya da hizmet temin ettiği mükellefler hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunmayan mükelleflerin iade talepleri, olumsuz raporlarda iade talebinde bulunanlarla ilgili olarak bir sorumluluk öngörülmemesi halinde genel esaslara göre yerine getirilir. Aksi halde raporda belirtildiği şekilde işlem yapılır.
4.2. Doğrudan Mal veya Hizmet Temin Ettikleri Safhadan Önceki Safhalarda Yer Alanlar Hakkında Olumsuz Tespit Bulunanların İade Talebi
Doğrudan mal ya da hizmet temin ettiği safhadan önceki safhalardaki mükellefler hakkında Tebliğin (II/1.5.) bölümünde sayılan olumsuz tespit bulunan ancak kendileri veya doğrudan mal ya da hizmet temin ettiği mükellefler hakkında olumsuz rapor veya tespit bulunmayan mükelleflerin iade talepleri, olumsuz tespite konu alışlar için 4 kat teminat gösterilmesi halinde genel esaslara göre yerine getirilir. Bu nedenle gösterilen teminat, olumsuz tespit bulunan mükellefle ilgili olarak yapılacak inceleme sonucuna göre çözülür.
Ancak aşağıda belirtilen durumların varlığı halinde de genel esaslara göre iade yapılır.
4.2.1. Bu dönemlerde katma değer vergisi dahil toplam işlem bedelinin doğrudan mal ya da hizmet temin edilen mükellefe bu Tebliğin müteselsil sorumluluğa ilişkin (III/1.1.) bölümünde belirtildiği şekilde ödenmiş olması halinde iade talepleri için genel esaslar uygulanır. Ödeme, iade talebinde bulunan mükellefin yeminli mali müşaviri tarafından düzenlenmiş tasdik raporuyla veya tasdik raporu sonradan ibraz edilmek üzere teminat karşılığı iade talep edilmişse bu konuda düzenlenmiş kısa bir raporla da tevsik edilebilir.
4.2.2. Önceki safhadaki mükellefler hakkındaki olumsuz tespit sayılan nedenlerin ortadan kalktığının anlaşılması halinde iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
4.2.3. – İade talebinde bulunanlara mal veya hizmet temin eden mükelleflerin, haklarında olumsuz tespit bulunanlardan veya
– İade talebinde bulunanların, haklarında olumsuz tespit bulunanlardan mal veya hizmet temin edenlerden, alışlarına isabet eden verginin, aynı dönemdeki toplam vergi indirimine (iade talebinde bulunanlarda iadesi talep edilen vergiye) oranının %5’ini geçmemesi halinde; kendileri ve mal ya da hizmet temin ettiği mükellefler hakkında olumsuz tespit bulunmayan mükelleflerin iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
Bu uygulamada aşağıdaki şekilde hareket edilir:
– İade talebinde bulunanlara mal ya da hizmet satanların, haklarında olumsuz tespit bulunanlardan mal ya da hizmet satın aldığı dönemler tespit edilir.
– Söz konusu alıcıların, aynı dönemlerde iade talebinde bulunanlara satış yapıp yapmadıkları tespit edilir.
– Satış yapılmışsa, alıcıların hakkında olumsuz tespit bulunanlardan alışlarına isabet eden verginin, aynı dönemdeki toplam vergi indirimine (iade talebinde bulunanlarda iadesi talep edilen vergiye) oranının %5’ini aşıp aşmadığına bakılır. Bu oranı aşmamışsa genel esaslara göre iade yapılır.
– İade hakkı sahibinin bu dönemler dışındaki dönemlerdeki iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.
4.2.4. Hakkında olumsuz tespit bulunandan mal veya hizmet alışının ilgili olduğu vergilendirme döneminden sonra, iade talebinde bulunanlara mal veya hizmet temin eden mükellefin verdiği beyannamelerden birisinde ödenecek katma değer vergisi beyan etmiş olması halinde, bu dönemden sonraki alışlara ilişkin iade talepleri genel esaslara göre yerine getirilir.”
Açıklamalardan görüleceği üzere, mevzuatta mükelleflerin sadece kendi eylem ve işlemlerinin gerçeğe uygun olması yeterli görülmemiştir. Mükellefler aynı zamanda fatura alışverişi yaptıkları diğer mükelleflerin ve hatta bu mükelleflerin fatura aldıkları mükelleflerin eylem ve işlemlerinden de sorumlu tutulmuşlardır.
Bir mükellefin bir başka mükellefin “sahte veya yanıltıcı eylem ve işlemlerini tespit etme” imkanına sahip olmadığı düşünülür ise bu sorumluluğun sınırlandırılması için kurtuluş beyyineleri getirilmesi zorunlu görülmüş ve bunlar da yine aynı Genel tebliğde şu şekilde yer almıştır:
“III. MÜTESELSİL SORUMLULUK
Müteselsil sorumluluk müessesesi ile katma değer vergisi iadelerinin doğrudan bir ilişkisi bulunmamaktadır. Ancak müteselsil sorumluluk kapsamında hakkında vergi takibatı yapılan mükelleflerin, diğer alacaklarında olduğu gibi vergi dairesinden olan katma değer vergisi iade alacaklarında da bu husus göz önüne alınarak işlem yapılacağı tabiidir.

  1. Kapsam

Vergi Usul Kanununun 11 inci maddesinde yer alan, mal alım ve satımı ile hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma taraf olanlar ile hizmetten yararlananlar, aralarında zımnen dahi olsa irtibat olduğu tespit olunanların müteselsilen sorumlu olacağına dair hüküm 4369 sayılı Kanunun 81 inci maddesi ile aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma taraf olanlar, hizmetten yararlananlar ve aralarında doğrudan veya hısımlık nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya yönetimine katılmak veya menfaat sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide bulunduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumludurlar.”
Yapılan bu değişikliğe göre, mal teslimlerinde alım-satıma taraf olanlar, hizmet ifalarında hizmetten yararlananlar, bu safhadaki işlem bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisi ile sınırlı olmak üzere, Hazine’ye intikal etmeyen katma değer vergisinden aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde müteselsilen sorumlu olacaklardır.
1.1. İşleme Doğrudan Taraf Olanlar
Mal veya hizmet alım-satımında satıcının katma değer vergisini Hazine’ye intikal ettirmediğinin tespit edilmesi halinde, bu satıcı tarafından doğrudan mal teslim edilen veya hizmet ifa edilen mükellefler, işlem bedeli üzerinden hesaplanan vergi ile sınırlı olmak üzere, Hazine’ye intikal etmeyen vergiden aşağıda, (bu Tebliğin III/2.) bölümünde, belirtilen usul ve esaslara göre satıcı ile birlikte müteselsilen sorumlu olur.
Ancak alıcılar, katma değer vergisi dahil toplam işlem bedelini;
– 4389 sayılı Bankalar Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan banka veya özel finans kurumları vasıtasıyla ödemeleri ve banka veya özel finans kurumuna yapılacak ödeme sırasında düzenlenecek belgede satıcının (veya adına hareket edenlerin) adı – soyadı (tüzel kişilerde unvanı) ile banka veya özel finans kurumundaki hesap numarasını ve vergi kimlik numarasını doğru olarak yazdırmaları,
– ödemenin çekle yapılmış olması halinde Türk Ticaret Kanununun 697 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasına uygun olarak çek düzenlemeleri ve lehine çek keşide edilenin vergi kimlik numarasını yazmaları,
halinde müteselsil sorumluluk uygulaması ile muhatap tutulmazlar. Bu çerçevede herhangi bir hesaba bağlı olmaksızın, örneğin kasadan ödeme yapılması şeklinde, gönderilen havaleler sorumluluğu kaldırmaz. Ayrıca dış ticaret sermaye şirketleri ve sektörel dış ticaret şirketleri gibi ihracata aracılık eden mükelleflerin bu uygulamadan yararlanabilmeleri için ihracatına aracılık ettikleri mükelleflerin de ödemelerini yukarıda belirtilen şekilde tevsik etmeleri gerekir.
Ancak alıcı ile satıcı arasında muvazaaya dayanan bir işlem yapıldığının veya menfaat sağlayan doğrudan bir ilişkinin veya hısımlık, sermayesine katılma, organizasyon veya yönetimi içinde yer alma şeklinde dolaylı bir ilişkinin bulunduğunun vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenmiş raporlarla tespit edilmesi halinde ödeme yukarıdaki şekilde tevsik edilmiş olsa bile müteselsil sorumluluk kalkmayacaktır.
Öte yandan Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin 1 numaralı fıkrasında sayılan (tarımsal amaçlı kooperatifler hariç) kurum ve kuruluşlar ile sermayelerinin (%51) veya daha fazlası kamuya ait iktisadi işletmelerin mal teslimi veya hizmet ifalarında taraf olduğu alım-satım işlemlerinde müteselsil sorumluluk uygulanmaması uygun görülmüştür.
Buna göre;
– yukarıda sayılan kuruluşların mal ya da hizmet satın aldıkları mükelleflerin bu alışlarla ilgili vergiyi,
– bu kuruluşlardan mal ya da hizmet satın alanların ise sözü edilen kuruluşların bu satışlarıyla ilgili vergiyi,
Hazine’ye intikal ettirmemeleri nedeniyle müteselsil sorumluluk kapsamında işlem yapılmaz.
1.2. İşleme Doğrudan Taraf Olmayanlar
Bir mükellefin, mal veya hizmet temin ettiği safhalardan daha önceki safhalarda, bu mal veya hizmetle ilgili katma değer vergisinin Hazine’ye intikal ettirilmemiş olması nedeniyle müteselsil sorumluluk uygulaması ile muhatap tutulabilmesi için, sözü edilen mükellef ile vergiyi Hazine’ye intikal ettirmeyenler arasında; menfaat sağlayan doğrudan bir ilişkinin veya hısımlık, sermayesine katılma, organizasyon veya yönetimi içinde yer alma şeklinde dolaylı bir ilişkinin mevcudiyetinin vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenmiş raporlarda açıkça belirtilmiş olması zorunludur.

  1. Uygulama

Müteselsil sorumluluk uygulaması aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde yerine getirilecektir.

  1. Vergi, mükellef adına tarh ve tahakkuk ettirilecek ve öncelikle mükelleften aranacaktır.
  2. Müteselsil sorumluluk satın alınan mal ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisi, varsa gecikme faizi ve gecikme zammı ile sınırlıdır. Cezalar sorumluluk kapsamı dışındadır.

iii. Mükellef dışındaki kişilerden (müteselsil sorumludan) yapılacak takibe ödeme emri tebliği suretiyle başlanılacaktır.
Bu esaslar dikkate alınarak mükellef tarafından beyan edilen ancak, ödenmeyen vergi ile ilgili olarak;
– Mükellefe, bilinen adreslerinde bulunamadığından ödeme emri tebliğ edilememiş olması veya
– Kendisine ödeme emri tebliğ edilen mükellefin mal beyanında bulunmamış, vergi dairesince de malı tespit olunamamış veya beyan edilen veya vergi dairesince tespit olunan malların amme alacağını karşılamayacağının anlaşılmış olması,
hallerinde vergi aslı, varsa gecikme faizi ve gecikme zammı için mükellef dışındaki müteselsil sorumlu nezdinde ödeme emri ile takibe başlanılacaktır.
Mükellef tarafından noksan beyan edilen veya hiç beyan edilmeyen vergi için yapılacak tarhiyat üzerine tahsil edilebilir hale gelen vergi ve gecikme faizi, yukarıda belirtilen şartlara göre müteselsil sorumlu nezdinde ödeme emri ile takibe alınacaktır.”
Her ne kadar “Müteselsil Sorumluluk” kurumu ile ilgili bu düzenleme ve açıklamaların KDV sorumluluğu ile doğrudan bağlantısı olmadığı açıklanmış ise de, buradaki genel yaklaşım tüm KDV sorumluluklarında da harfiyen uygulanagelmiştir.
Bu nedenle, mükelleflerin diğer mükelleflerin eylem ve işlemleri dolayısıyla sorun yaşamamaları bakımından buradaki prensiplere uymaları zorunluluğu vardır.
O halde, mükelleflerin fatura aldıkları mükelleflerin sahte veya yanıltıcı belge düzenlemeleri veya kullanmaları ile ilgili sorumlulukları bakımından şunlar söylenebilir. Mükelleflerin, sözkonusu sorumluluktan kurtulmak için yapabilecekleri yegâne şey, usulü dairesinde alınan mal ve hizmet faturalarının bedellerini banka havalesi veya çek ile ödemekten ibarettir. Bunun dışında mükelleflerin kendilerini “daha fazla güvene almaları” için önerilen tüm önlemler, aynı zamanda kötüniyetli satıcılarca da temin edilebilecek önlemler olup mevzuatta karşılıkları da yoktur.
Hal böyle olunca, “alış faturalarının sahte veya yanıltıcı olduğu” ithamı bir mükellefin başına gelmesi muhtemel bir risk olarak kalmaktadır. Mükellefler ne kadar özenli çalışırlarsa çalışsınlar, kendilerini bu riskten tamamen uzak tutamazlar.
Mükelleflerin alış faturalarının sahte veya yanıltıcı olmasının mükellefler nezdinde yarattığı sorumluluk nedeniyle uygulamada, “hakkında olumsuz tespit bulunanlardan alınan faturaların kayıtlardan çıkarılması” kurumu doğmuş, mevzuatta açıkça öngörülmemiş olmasına rağmen sahte veya yanıltıcı belge kullanmış olan mükelleflere bu faturaları kayıtlarından çıkarma imkanı getiren çeşitli uygulama türleri geliştirilmiştir. Zorunluluğun getirdiği bu uygulamalar zaman içinde popüler hal almış, mükellefler Vergi İdaresinin uyarıları ile ilgili faturaları kayıtlarından çıkararak yollarına devam etmişlerdir.
Ne var ki, sahte veya yanıltıcı belge düzenleyenler ile ilgili işlemlerin İdare tarafından tekemmül ettirilmesi durumunda mükelleflerin sahte belge veya yanıltıcı kullanma suçlaması ile karşılaşmaları sözkonusu olmaktadır. Bu gibi hallerde İdare genel ifadeler ile mükelleflerin sahte veya yanıltıcı belge kullandıklarını iddia etmekte, mükellefleri “kendilerini temize çıkarmaya” davet etmektedir.
İdarenin sahte veya yanıltıcı belge düzenlediğinden şüphelenilen tüm mükellefleri –en azından gereğince inceleyemediği dikkate alınacak olursa, bir mükellefin sahte veya yanıltıcı belge kullandığı ithamıyla karşılaşma “ihtimalinin” önceden öngörülemeyen bir ihtimal olduğu söylenebilir.
Bu gibi hallerde, İdare sahte veya yanıltıcı belge düzenleyenler ile ilgili tespitlerini rapora bağlamakta, bu mükelleflerden fatura alanlara da sahte veya yanıltıcı belge kullanma ithamını yöneltmektedir. Bu şekilde, başka bir mükellef hakkında yapılan tespitler, ileri sürülen iddialar, hatta bu mükellefler ile “ortak menfaatte buluşulan haller”, bu mükelleflerden fatura alanlar için bir soruna dönüşmektedir.
Mükelleflerin alış faturalarının sıhhatinden sorumlu bulunmaları, sahte veya yanıltıcı belge düzenleyenlerin hukuki sorumluluklarını bu belgeleri kullananlara aktarmak için hukuki bir imkan yaratmakta, özellikle iki durumun varlığı halinde bu “hukuki imkan” büyük bir hukuki haksızlığa dönüşmektedir; bunlardan ilki, sahte veya yanıltıcı belgeyi kullananın fatura ödemesini banka veya çek aracılığıyla yapmamış olması ve 84 No.lu Genel tebliğin getirdiği korumadan yararlanamaması hali, ikincisi ise belgeyi düzenleyenlerin bu belgelerin sahte olduğunu beyan ve ikrar etmesi nedeniyle bu belgeyi kullananların hukuki koruma dışında kalmaları halleridir.
Bu iki hal, sahte veya yanıltıcı olduğu düşünülen faturaları kullananları sorumluluk altına itmekte, bu kişilerin hukuku anılan belgeleri düzenleyenlerin nezdinde yapılacak tespitlerden doğrudan etkilenir hale gelmektedir.
En başa dönecek olursak, herkesin kendi eylem ve işlemlerinden mesul olması hukukun genel prensiplerindendir. Bunun istisnasını teşkil eden müteselsil sorumluluk hallerinin yaratılmasında azami dikkat sarfedilmelidir. Özellikle, ceza hukukuna hâkim “cezaların şahsiliği” ilkesinin, kişilerin başkalarının eylem ve işlemlerinden cezai sorumluluğu olmamasını öngördüğü gözden kaçırılmamalıdır.
Özellikle, bazı mükelleflerin aynı zamanda hem sahih ve hem de sahte belge düzenlediği hallerde, sahih belgeleri kullananların durumu ciddi mağduriyetler yaratabilmektedir.
Bu hallerde, düzenlenen faturaların tamamının veya belirli bir kısmının “sahte veya yanıltıcı” olduğu tespitinin sahih faturaları alanlar nezdinde baskı oluşturmasının önlenmesi önemli bir önceliktir. İdarenin bu hassasiyeti her durumda gereğince gösteremediği yargı kararlarından izlenebilmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse; satıcılar nezdinde yapılan tespitlerin alıcılar nezdinde hukuki sonuç doğurması bir yandan kamunun haklarını korurken, diğer yandan bu işlemlere muhatap olan alıcılar bakımından mağduriyet potansiyeli yaratmaktadır. Bu nedenle, alış faturalarının hangi durumlarda alıcılar bakımından hukuki sonuç doğuracağının belirlenmesi, mağduriyetlerin önlenmesi bakımından önem taşımaktadır.
Alıcılar, Satıcılar Nezdinde Yapılan Tespitlerin Kendilerini Bağlamaması Gerektiğini İspat Yükümlülüğü Altındadır
Satıcılar nezdinde yapılan tespitlerin, alıcıların hukukunu etkilediği, bu durumun, mevzuatta da bu şekilde öngörüldüğünü yukarıda izah ettik. Konuyu belirsiz bırakmamak için hemen ilave edelim: bu gibi hallerde alıcılar, sözkonusu faturaları sahih ticari ilişkilerinin neticesinde usulü dairesinde aldıklarını ispat yükümlülüğü altındadırlar. Kural itibariyle satıcılar nezdinde de yapılan tespitlerin alıcıyı “bağladığı” haller son derece sınırlıdır.
Alıcılar, hukukun bütün imkânlarını kullanarak satıcılar nezdinde yapılan tespitlerin kendilerini etkilememesi gerektiğini ispat hakkına sahiptirler. Bu ispatın yapılmasında kendi belge ve kayıtlarından yararlanabilecekleri gibi satıcı kişi ve kurum belge ve kayıtlarından da yararlanabilirler.
Uygulamada satıcı mükellefler hakkında yapılan tespitleri içeren Vergi Tekniği Raporlarının alıcılara verilmediği gözlense de, alıcıların söz konusu raporların kendileriyle ilgili bölümlerini talep etmeleri halinde bu kısımların kendileri ile paylaşıldığı görülmektedir.
Tüm bunlara rağmen, alıcının kendi işlemlerinin “sahih” olduğunu kesin biçimde ispatlaması sözkonusu olmayabilir. Bu hallerde ispat külfetinin tamamen alıcı üzerinde bırakılmasının mağduriyetler yaratması kuvvetle muhtemeldir.
Alış Faturaları İle Satış Faturaları Arasındaki “Sahtelik veya Yanıltıcılık İlliyetinin (Bağlantısının) Kurulması
Uygulamada, satıcılar nezdinde yapılan tespitlerin alıcıların hukukunu etkilemesi durumu ile ilgili olup üzerinde sık sık tartışma yaşanan bir diğer durum; alış faturalarının sahte olduğunun ortaya konması halinde bu durumun alıcının satış faturalarının da sahte olduğu anlamına gelip gelmeyeceği hususudur.
İdare sık sık alış faturalarının sahte olmasını, satış faturalarının sahteliği bakımından yeterli gören yaklaşımlar sergilemekte, bu durum özellikle sahte veya yanıltıcı belge kullanan ama sahte veya yanıltıcı belge düzenlemeyen mükellefleri zora düşürmektedir.
Bu halin en tipik örneği, bir mükellefin alışlarını başka bir kişi veya kurumdan belgesiz yapması ama bunun yerine başka bir kişi veya kurumdan fatura alması halidir. Bu halde, alıştaki sahte veya yanıltıcılık satışta yoktur. Örnek vermek gerekirse, bir dondurmacı belgesiz aldığı süt için bir satıcıdan süttozu faturası almış, ürettiği dondurmaları müşterilerine satmıştır. Bu işlemde alış sahtelik içermekte iken satış içermemektedir! Böyle bir durumda alış faturalarının sahteliğinden hareketle satış faturalarının da sahte olduğunun iddia edilmesi, sözünü ettiğimiz sorunu yaratmaktadır.
“Alış faturalarının sahteliğinin satış faturalarını sahte duruma getirdiği” iddiasının ispatı İdareye ait olmakla birlikte, yaşanan ihtilaflarda bu konuda karmaşık durumlar oluşabildiği, bu gibi hallerde, hem İdarenin ve hem de mükelleflerin getirdiği delillerin bir arada tartıldığı ve ona göre hüküm kurulduğu gözlenmektedir.
Sahte veya Yanıltıcı Belge (Naylon Fatura) Düzenleme ve Kullanma Fiillerinde Alış Faturalarının Sahte Olması ile İlgili Özellikli Haller
Çalışmamızın en başında değindiğimiz, satıcı veya alıcı mükelleflerin gerçekte olmaması halleri bu konuda tipik iki örnek durumdur.
Bu durumlara; iktisadi, ticari ve teknik icaplara aykırı haller de eklenebilir. VUK Md 3/B’de yer alan;
“… İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”
düzenlemesi gereği, alış faturalarının iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygun düşmemesi durumunda, ispat külfeti doğrudan mükellef üzerindedir.
Bunlara ek olarak, satıcıların düzenledikleri tüm faturaların sahte veya yanıltıcı olduğunu “ikrar” etmiş olmaları hali zikredilebilir. Yine, olayda sahtecilik veya yanıltıcılık bulunduğuna dair usulü dairesinde ihbarın bulunması, buna benzer şekilde olayla ilgisi bulunmayan 3. Kişilerin ifadeleri (örneğin belirli bir işyerinin fiilen çalışmadığı, mal alıp satmadığı yönündeki komşu esnaf ifadeleri) bu çerçevede sayılabilir.
Bir diğer özellikli hal olarak, satıcılar tarafından açılmış olan vergi ve ceza davalarının alıcıların hukukunu etkilediği durumlar zikredilebilir. Satıcılarca açılmış davalarda varılan sonuçlar alıcılar için “uygun olduğu ölçüde” delil oluşturmaktadır. Alıcılar tarafından açılan davalarda, satıcılar hakkındaki davaların içeriği etkileyici olabilmektedir.
Ancak, satıcılar bazı durumlarda davaya gitmemekte, duruma göre uzlaşmakta veya aftan yararlanmakta veyahut borçlarını ödemekte veyahut da haklarını aramamaktadır. Bu gibi hallerde, alıcıların açacakları davalarda yararlanılacak “satıcı davası” imkanı oluşmamakta, alıcı kendi kaderiyle baş başa kalmaktadır.
Sahte veya Yanıltıcı Belge (Naylon Fatura) Düzenleme ve Kullanma Fiillerinde Alış Faturalarının Sahte Olması Unsuruna İlişkin Yargı Kararları
İhtilaf konusu olayda Vergi Mahkemesi “…dosyanın incelenmesinden, davacının sahte fatura aldığı iddia edilen … Vergi Dairesinin … vergi numaralı mükellefi … Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. hakkında düzenlenen … tarih ve …  sayılı vergi tekniği raporu ile aynı Vergi Dairesinin … vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde … Metal Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. hakkında düzenlenen … tarih ve … sayılı vergi tekniği raporu ve eklerinin incelenmesi sonucu adı geçen mükellefler tarafından düzenlenen ve davacının kayıtlarına yansıtmış olduğu faturaların gerçek bir mal teslimi ve hizmet ifasına dayanmadığı sonucuna varıldığından dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı, özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, 213 sayılı Kanunun aradığı şartların olayda gerçekleşmediğinin anlaşıldığı…” gerekçesiyle cezalı tarhiyata ilişkin kısmı yönünden reddetmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 9. Daire, 2008/7281 E., 2012/2865 k. sayılı kararı ile;
“…  Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2002/Ocak-Mart dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının terkini istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden kısmen reddeden vergi mahkemesi kararının taraflarca aleyhlerine olan hüküm fıkraları yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, vergi mahkemesi kararının özel usulsüzlük cezasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Davacının vergi mahkemesi kararının cezalı katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince,
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29. maddesinin (a) bendinde; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3. maddesinin (B) bendinde ifade edildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Bu kuralın gereği olarak yükümlülerin Katma Değer Vergisi Kanununun yukarıda sözü edilen 29. maddesi hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir.
Anılan madde hükümlerinin değerlendirilme-sinden, vergilendirme işlemi yapılırken, Kanuna uygun olarak biçimlendirilen muamelelerin bu biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelenin tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Kanun, gerçek mahiyetin ortaya çıkarılmasında yemin hariç her türlü delile izin vermiştir. Bu deliller, tarafların ikrarı, vergiyi doğuran olayla ilişkisi doğal ve açık bulunan tanık ifadesi, muamelenin taraflarının ekonomik ve ticari konumları, işyerlerinin durumu, arandığında bulunup bulunamamasına ilişkin tespitler olabilir.
Gerçekleşmemiş teslim ve hizmetler dolayısıyla katma değer vergisi ödenmesi ve bunun sonucu olarak da bir vergi indirimi sözkonusu olamayacağından, vergi indirimine dayanak teşkil eden faturaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması icap eder.
… Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi numaralı mükellefi … Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi hakkında düzenlenen … tarih ve … sayılı vergi tekniği raporunun incelenmesinden, anılan şirketin herhangi bir mal alım satımı olmadan, komisyon karşılığında fatura alıp verdiği yolundaki bir ihbar üzerine İzmir Emniyet Müdürlüğünce yapılan arama sonucunda bu şirketin fatura ve belgelerine el konulduğu, bu şirketin tarh dosyasında yapılan inceleme sonucunda 10.7.1997 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 20.2.2001 tarihinde şube açtığı, bu şubesini 31.5.2001 tarihinde kapattığı, 2001, 2002 ve 2003 takvim yıllarına ilişkin defterlerini tasdik ettirdiği, belgelerini anlaşmalı matbaada bastırdığı, 2001 yılı için 4811 sayılı Yasadan yararlandığı, 2001, 2002 ve 2003 yıllarına ilişkin kurumlar, muhtasar, geçici vergi ve katma değer vergisi beyannamelerini verdiği, 2001 yılında 7.604.624.467.000 TL, 2002 yılında 7.588.942.690.000 TL, 2003 yılında 7.137.291.100.000 TL toplam katma değer vergisi matrahı beyan ettiği, bu şirketin mal alış faturaları üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 2001 yılında 7.343.017.731.700 TL, 2002 yılında 6.989.451.414.000 TL, 2003 yılında ise 6.832.038.737.000 TL toplam alışının, (katma değer vergisi hariç) haklarında sahte fatura düzenlediği yolunda rapor bulunan veya gerçek faaliyeti olmadığına dair tespit bulunan mükelleflerden temin edildiği, küçük miktardaki mal alışlarının ise gerçeği yansıttığı, buna göre şirketin kâr marjının 2001 yılında % 1.2, 2002 yılında % 1.9, 2003 yılında ise % 2.5 olduğunun tespit edildiği, bu şirketten alınan fatura bedellerinin yükümlü tarafından kısmen çek ile kısmen nakit olarak ödendiği tespitlerine dayanılarak …… Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin davacıya düzenlediği belgelerin sahte olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.
…… Vergi Dairesinin …… vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde …… Metal Pazarlama Sanayi Ticaret Limited Şirketi hakkında düzenlenen … tarih ve … sayılı Vergi Tekniği Raporunda ise; 13.12.2001 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, işe başlamanın saptanması amacıyla düzenlenen yoklama fişinde, işyerinin kiralık olup işçi çalıştırmadığı, işyerinde 20 ton emtia bulunduğunun görüldüğü, ancak bu emtiaya ilişkin alış faturasının ibraz edilmediği, davacı şirketin adres değişikliğinden sonra düzenlenen 7.3.2003 tarihli yoklamada, işyerinin kiralık olduğu ve işyerinde 40.000.000.000 TL emtia bulunduğunun görüldüğü, 26.12.2003 tarihinde yapılan yoklamada da, 2 işçi çalıştırdığı ve 10.000.000.000 TL emtia bulunduğu, şirket tasfiyeye girmiş olmasına rağmen şirket müdürü, ortakları ve tasfiye memurunun adreslerinde bulunmadığı, şirket ortaklarının aynı zamanda …… Demir Çelik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin de ortağı olduğu, ayrıca ortaklardan ……’in her iki şirketin faaliyet konusu ile ilgili olarak mükellefiyet tesis ettirdiği, bu şekilde anılan şahıs ve firmalar tarafından sahte fatura organizasyonu oluşturduğu, mükellefin B formlarını boş olarak vermesine rağmen haklarında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri yolunda vergi inceleme raporu bulunan mükelleflerden alışlarının olduğunun saptandığı, tahakkuk eden vergi borçlarının ödenmemiş olduğu, bu hususların değerlendirilmesinden adı geçen mükellef tarafından düzenlenen faturaların tamamına yakın kısmının gerçek bir emtia satışını ifade etmediği, cüz’i de olsa bir kısım gerçek satışları olduğu yolunda rapor düzenlendiği sonucuna varıldığı görülmektedir.
Ticari yaşamda malı satın alan mükellefin, malı satanın, vergi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması, bir başka deyişle, bir mükellefin katma değer vergisi beyannamelerini verip vermediği, hasılatının ne kadar olduğu, kullandığı belgelerin (şekil şartlarının doğru olması kaydıyla) vergi dairesinin izniyle bastırılıp bastırılmadığı konularında diğer mükelleflerin bilgisinin olmaması olağan bir durumdur. Esasen vergi mevzuatında bu düşüncenin aksine bir hüküm olmadığı gibi Vergi Usul Kanununun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5. maddesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir. Sahte fatura kullanan mükellefler arasında; alış ve satışlarını sahte fatura ile belgelendirerek tamamen sahte fatura komisyonculuğu yapan mükelleflerin yanısıra, maliyetlerini yükseltmek ve daha az katma değer vergisi ödemek amacıyla, sadece sahte mal alış faturası kullanan mükellefler de vardır. Bu nedenle bir mükellefin alışlarının bir kısmının veya tamamının sahte olmasından hareketle satışlarının da sahte olduğu sonucuna ulaşılmak suretiyle yapılacak yorum, ticari yaşamın gerçekleriyle örtüşmediği gibi iyiniyetli mükellefleri de zor durumda bırakacaktır. Bir mükellefin vergi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyerek yasal olmayan fiillerinden doğan mali sonuçlardan iyiniyetli ve olayla irtibatı olup olmadığı somut olarak ortaya konulmadan bir başka mükellefi sorumlu tutmak hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.
Olayda, her ne kadar …… Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve Tasfiye Halinde …… Metal Pazarlama Sanayi Ticaret Limited Şirketi hakkında yapılan tespitlere göre, anılan şirketlerin sahte fatura düzenlediği konusunda kuşkular bulunmakta ise de, anılan şirketlerin düzenlediği tüm faturaların sahte olduğu şeklinde bir genelleme yapılması mümkün olmayıp, anılan şirketlerin davacı adına düzenlediği faturaların sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğu hususunun açık ve somut bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen tespitlerde, beyannameleri verdiği, faturalarını anlaşmalı matbaaya bastırdığı anlaşılan, … Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin faaliyetinin olup olmadığı, işyerinde ticari emtiasının bulunup bulunmadığı hususlarında, ihtilaflı yılda yapılmış yoklamaların bulunmaması, bunun yanısıra Tasfiye Halinde … Metal Pazarlama Sanayi Ticaret Limited Şirketi hakkında düzenlenen yoklama tutanaklarının incelenmesinden, şirketin faaliyetine devam ettiği, işyerinde alım satımını yaptığı emtianın bulunduğu ve işçi çalıştırdığının görülmesi karşısında, anılan şirketlerin davacı adına düzenlediği faturaların sahte olduğu sonucuna varılması varsayıma dayalı bir yaklaşım olacaktır.
Bu durumda, davacı şirkete fatura düzenleyen … Demir Çelik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ile Tasfiye Halinde … Metal Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarında mükelleflerin davacıya düzenlediği faturaların sahte olduğu konusunda somut bir saptama bulunmadığından, vergi mahkemesi tarafından, davanın cezalı tarhiyata ilişkin kısmının reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” demek suretiyle Vergi Mahkemesi kararını davacı mükellef lehine bozmuş, vergilendirmede muamelelerin biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelelerin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiğini işaret etmiştir.
Bir başka ihtilafta Danıştay 9. Daire 07.07.2009 gün, 2008/7898 E. Ve 2009/3024 k sayılı kararında;
“… Davacı şirkete fatura düzenleyen …           Limited Şirketin sözü edilen vergi tekniği raporunda sahteci kabul edilme nedenleri olarak yapılan yoklamalarda işyeri adresinin boş olması, ortaklara ulaşılamaması, ortakların sahte fatura düzenledikleri yolunda tespitler bulunması ve mal alımında bulunduğu alt firmaların sahte fatura düzenlediklerine ilişkin tespitler bulunmasıdır… Ancak, adı geçen mükellef tarafından davacı şirkete düzenlenen faturalar yönünden yapılan tespitlerin, bu faturaların düzenlendiği tarihten sonra yapıldığı, ilgili dönemde mükellefin faaliyetinin bulunmadığı ve düzenlediği faturaların sahte olduklarını ispatlamak için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Bunun yanısıra şirket ortakları …. ‘nın 1998 yılında, …. ‘in ise 2000 yılında sahte fatura düzenlediği yolunda haklarında rapor bulunduğu anlaşılmakta olup bu şahısların 2002 yılında sahte fatura düzenlediğine ilişkin yapılmış bir tespitte yoktur. Ayrıca, bir mükellefin alışlarının sahte olmasının, her zaman için satışlarının da sahte olduğu sonucunu doğurur şekilde yorumlanamayacağı açıktır.”
demek suretiyle alış faturalarının sahte olmasının hukuki değerine ilişkin belirlemede bulunmuştur.
Keza bir başka ihtilafta yine Danıştay 9. Daire 09.04.2009 tarih, 2007/4372 E., 2009/1686 k sayılı kararında; “… bir mükellefin alışlarının sahte olmasının, her zaman için satışlarının da sahte olduğu sonu­cunu doğurur şeklinde yorumlanamayacağı da açıktır.” demek suretiyle aynı hususa işaret etmiştir.
Danıştay 9. Daire bir başka ihtilafta 24.03.2008 tarih ve 2007/4314 E., 2008/1467 k sayılı kararı ile; “… Olayda, her ne kadar davacı şirkete fatura düzenleyen …. Ltd. Şti’nin mal alışlarına ilişkin faturaları düzenleyen şirketler hakkında sahte fatura tan­zim ettiklerinden bahisle raporlar düzenlendiği belirtilmekte ise de, bu raporlar sonucu ne gibi işlemler yapıldığı, haklarında bir tarhiyat yapılıp yapılmadığı ve bunların kesinleşip kesinleşmediği hususunda vergi tekniği raporunda herhangi bir saptamanın da yapılmadığı anlaşıldığından, davacı şirkete fatura düzenleyen şirketlerin 2002 yılında düzenledikleri tüm faturaların sahte olduklarından bahsetmeye olanak bulunmamaktadır.” demiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Sahte veya yanıltıcı belge (naylon fatura) düzenleme ve bunları kullanma fiillerinin mevcudiyetinin tespitinde başvurulan yöntemler-den biri olan mükellefin alış faturalarının sahte veya yanıltıcı olup olmadığı hususunun incelemeye alınan mükellefin alış faturalarının ve satış faturalarının sıhhatini etkilemesi ile ilgili genel kural; “vergilendirmede olayların gerçek mahiyetine hâkim olunması” prensibidir. Sahih fatura alan mükellefler sahte veya yanıltıcı fatura düzenleyebilecekleri gibi sahte veya yanıltıcı fatura alan mükellefler de sahih fatura düzenleyebilirler. Bu durumun her bir somut olayda ayrı ayrı araştırılması ve ortaya konması gerekir. Bir mükellefe fatura düzenleyenlerin sahte veya yanıltıcı fatura düzenlemiş oldukları yönünde olumsuz tespit bulunduğundan hareketle “varsayıma, kabule dayalı” olarak yapılan vergilendirme ve tecziye işlemlerinin ağır mağduriyet ve sorumluluklar doğurabileceği hususu gözden kaçırılmamalıdır.
Kaynak:Cetinkaya.av.tr