183 sayılı kanunun 102. Maddesinde kamu alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren 5 yıl içerisinde tahsil edilemeyen miktarlar zamanaşımına uğrayacağı hüküm altına alınmıştır. Zamanaşımı, mükellef ve idare açısından hüküm ifade eden ve resen dikkate alınması gereken önemli bir olgudur. Mahkemeler veya uygulayıcı vergi idaresi, tahsil zaman aşımını mutlak surette önemsemek durumundadır. Zamanaşımını uygulamayan kamu görevlisi suç işlemiş sayılır.
Zamanaşımından sonra mükellefin bilinçli bir şekilde ve gönüllü olarak zamanaşımına uğramış bir borç için ödeme yapması halinde bu alacak idare tarafından kabul edilir. Bazı hallerde kamu görevlileri zamanaşımını kesmeye yönelik olarak kendi cebinden amme borçlusunun bilgisi dışında ödeme yapabilir. Ancak bu durum yargı tarafından kesinlikle kabul edilmemektedir. Hatta bu işlemi yapan kamu görevlisinin görevini kötüye
kullandığı ileri sürülebilir. Çünkü, amme borcu tahsil zamanaşımına uğramış ise artık bu konuda sembolik bir miktarda borcu kapatmaya yönelik ödeme yapılması hayatın olağan akışına aykırı olur.
6183 sayılı AATUHK’nun 62. Maddesi hükmüne göre, amme borçlusunun vadesi geçen borcu dolayısıyla sahibi olduğu menkul ve gayrimenkullere haciz konulabilmektedir. Haciz, alacaklı amme idaresi tarafından konulmaktadır. Borcunu ödeyen amme borçlusunun haczi borç bitmesi nedeniyle kaldırılır. Amme borçlusunun, borçlu olduğu miktar kadar bir bölüm menkul veya gayrimenkullerine haciz konulur. Örneğin, 5.000 TL amme borcu olan bir mükellefin sahibi olduğu; 10 adet mesken için ayrı ayrı haciz konulamaz. Amme borcuna yetecek miktarda sadece bir gayrimenkule haciz konulur. Hacizlerin kaldırılması sırasında borcun ödenip/ ödenmediği araştırılır. Bu araştırmalar sadece haczi koyan vergi dairesi bazında yürütülmez. Türkiye çapında bütün vergi dairelerinde haczi kaldırılacak olan mükellefin başkaca borcunun olup/olmadığı araştırılması sonucunda haciz kaldırılır. Yine, aynı örnekte (A) vergi dairesine borcu olan bir mükellefin bu vergi dairesine borcunu ödemesi durumunda haciz kalkmaz. Bu mükellefin Türkiye çapında (A) vergi dairesinin haricindeki bütün vergi dairelerine de borcunun bulunup bulunmadığının araştırılması yapılarak çıkarılacak neticeye göre haciz ya kaldırılır veya ilgili vergi dairesine olan sürpriz borç da ödenmesi koşulu ile hacizler öylece çözülür.
Vergi daireleri tarafından konulan hacizlerin kaldırılmasında süre önemlidir. Çünkü, sonsuza kadar bir vergi haczinin gayrimenkul üzerinde kalması düşünülemez. 6183 sayılı yasanın 73, 74 md hükümlerine göre, hacizlerin suratle paraya dönüştürülerek tasfiye edilmesi zorunludur. Satış sonucunda elde edilen bedel suratle amme borcunun itfa edilmesi için uğraşılır. Satıştan elde edilen bedelden öncelikle bu menkul veya gayrimenkulün aynından doğan vergiler tahsil edilir. Daha sonra yapılan takip marafları ve amme alacağı satış bedelinden düşülür. Daha sonra kalan kısım, hacze iştirak etmiş başka daire yoksa borçluya verilir. Hacze iştirak etmiş başka daire olduğu takdirde ise, artan kısımdan öncelikle bu dairelerin alacakları ayrıldıktan sonra bakiyesi borçluya verilir.
Amme borçlusunun vadesi geçmiş borcu dolayısıyla haczedilen menkul malları 3 ay içerisinde paraya çevrilerek gereği yerine getirilmelidir. (Bkz. 6183 sayılı kanun md. 77). Diğer yandan, haczedilen malların sonsuza kadar üzerinde haciz şerhinin bekletilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde borçlu mağdur olacağından dolayı, menkul mallarda haczin yapıldığı tarihin 3. Gününden itibaren tahsil dairesi 3 ay içerisinde satışa gitmek zorundadır. Aksi takdirde haciz tutanağı düşer. Gayrimenkullerde ise, yine hacizlerin suratle neticelendirilmesi zorunludur. (Bkz. 6183 sayılı kanun Madde 97).
Bir gayrimenkul üzerindeki kamu haczinin sonsuza kadar devam ettirilmesi olanaksızdır. (Bkz. 6183 sayılı kanun md.92). Uygulamada alacaklı amme idaresi koyduğu haczi kaldırmayıp sonsuza kadar sürdürebilmektedir. Bu uygulama son derece hatalıdır. Gayrimenkulün md. 94 hükmüne göre suratle ihaleye çıkarılarak satılması gerekecektir. Haciz, zamanaşımını kesen bir sebeptir. (md.103) Haczin tatbiki halinde veya ödeme emrinin tebliği halinde haciz kesilir. Vergi daireleri haczi kesmeleri halinde zamanaşımı sorununu kısmen çözdükleri için topu taça atmış durumda olacaktır. Zamanaşımı kesilmesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. (Md. 103).
Uygulamada bir limited şirketin imza yetkisi olmayan sorumsuz ortağının kişisel otomobiline konulan haciz sonsuza kadar devam ettirilemez. Zira, haciz konulan menkul araç amme borçlusu şirketin aracı değildir. Esasında, amme borçlusu şirketin aktifinde kayıtlı olan aracın ruhsatına konulan haciz dolayısıyla bu aracın 3 ay içerisinde mutlak surette satış yoluyla tasfiye edilmesi zorunludur. Özellikle limited şirketler bağlamında şirket ortaklarının kişisel menkul ve gayrimenkullerine konulmuş hacizlerin satış yoluyla tasfiye edilebilmesi için şu (3) koşulun aranması zorunludur. Amme alacağı şirket nezdinde takip edilmelidir. Takip neticesinde amme alacağının şirket tüzel kişiliğinden tahsili olanaksızlaşmalıdır. Ve son olarak şirket müdürü nezdinde de sürdürülen takiplerin sonuçları alınmamış olmalıdır. Son olarak, şirketten ve kanuni temsilcisinden tahsili olanağı kalmayan kamu alacağı ortak adına bireyselleştirilerek ödeme emrinin düzenlenmesi ile takip yapıldıktan sonra duruma göre ortağın kişisel mal varlığına haciz şerhi konulabilecektir.
Sonuç olarak, kamu alacağının takibinde izlenilecek yolların doğru tespit edilmesi zorunludur. Vergi daireleri izlenecek yolların sıralamasına bakmadan özellikle sermaye şirketlerinde şirket ortağının pozisyonunu incelemeden doğrudan doğruya banka hesaplarına haciz koyabilmektedir. Bazen amme borçlusu şirketin ortağının veya müdürünün gayrimenkullerine haksız yere haciz şerhleri düşülmektedir. Bu gibi hatalı uygulamalar tapu daireleri tarafından da yeterince araştırılmadan, incelenmeden yetkisiz şirket ortakları mağdur edilmektedir. Kamu alacağının salt tahsili saiki ile sürdürülen yanlış haciz takipleri bazen mükelleflerin ticari itibarlarını dahi yok etmektedir. Özellikle, banka çalışması olan şirket ortaklarının vergi idaresinin yanlış uygulamaları dolayısıyla banka hesapları, kredileri, çek karneleri ve birçok işlemleri idarenin yanlış takipleri sonucunda önemli ölçüde zedelenmektedir.
Bkz. İzmir 3. Vergi Mahkemesinin, 23.10.2012 gün ve E:2012/685-K:2012/1090 sayılı kararları.
Kaynak:Av. Nazlı Gaye ALPASLAN GÜVEN