Süresinde ödenmeyen amme alacaklarının tahsili aşamalarında, 6183 sayılı AATUHK’nın cebri icra hükümleri uyarınca borçlu vergi yükümlülerinin menkul ve gayrimenkul malları ile her türlü alacakları önce haczedilerek, bilahare de satılarak paraya tahvil edilebilmektedir(1).
6183 sayılı Yasa’nın 62. maddesi “haciz” uygulamasına yer verilmiştir. Buna göre, “borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul mallar ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur” hükmüne göre haciz uygulanabilmektedir(2).
Genel olarak ödeme emri tebliğ edilmeden hiçbir şekilde haciz veyahutta e-Haciz gibi işlemler tatbik edilemez. Ayrıca, ödeme emri tebliğ edildikten sonra mükelleflerin bu ödeme emrine karşı dava açma hakları saklıdır. Bu konuda ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde ilgili vergi mahkemesinde dava açılabilir. Öte yandan, uygulamada sıkça karşımıza çıkan konulardan biri de haciz varakalarıdır. Haciz varakaları bilindiği gibi alacaklı amme idareleri tarafından düzenlenen bünyesel bir işlemdir. Bu belgeler yetkililer tarafından imzalandıktan sonra bu belgeye istinaden haciz işlemleri fiilen yapılmaktadır. Haciz varakalarının mükelleflere tebliği söz konusu olmadığı için bu varakaların idari davalara konu edilmesi mümkün değildir.
Gelir İdaresi, son zamanlarda, vergi dairesine borcunu ödemiş ve artık hiçbir şekilde borcu kalmayan mükelleflerin daha önce haczetmiş olduğu menkul ve gayrimenkul mallar üzerindeki haciz, blokaj vb. tahditleri çözüm aşamasında Türkiye genelinde diğer vergi daireleri nezdinde başka borcunun olup olmadığı, diğer vergi dairelerinde kayıtlı şirketlerde ortaklıklarının bulunup bulunmadığı gibi hukuka aykırı işlemlere teşebbüs edildiğini görmekteyiz. Böyle bir araştırma doğal olarak haczin çözümü ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Çalışmamızın takip eden bölümlerinde söz konusu hukuka aykırı uygulamalar ortaya konularak bunların çözümüne ilişkin öneriler yine çalışmamızın sonuç bölümünde gösterilmektedir.
AMME BORCUNUN TAKİP VE TAHSİLİNDE YENİ ALAN ARAŞTIRMALARI NELERDİR?
Vergi Dairelerine borçlu mükellefler nezdinde mal varlığı araştırmaları devam ederken mükelleflerin, vadesi geçmiş borçlarının takibi, ödenmesi, teminat gösterilmesi veyahutta borçların cebri icra yolu ile tahsil edilmesi gibi durumlarda borcunu ödemesi sırasında tahsil daireleri borçluların mal varlıklarına konulmuş hacizlerin süratle kaldırılması, mallar üzerindeki hacizlerin süratle çözülmesi gerekmektedir. Uygulamada ise, bir kısım borçlu mükelleflerin çeşitli vergi türlerine göre ve değişik nedenlerle Türkiye genelinde il veya ilçe bazında birden fazla vergi dairesinin veya mal müdürlüklerinin mükellefi oldukları görülebilmektedir. Böyle durumlarda, özellikle haczin kaldırılması esnasında, diğer vergi dairelerinde, Türkiye çapında, başka vergi dairelerinde, mevcut amme alacaklarının tahsil edilmemesi gibi bir sonucun doğabileceği iddiası ile genelde bir borç araştırması içine girilmektedir. Bunun sonucunda, şayet başka vergi dairelerinde de iş bu mükellefin borcu yoksa hacizler çözülmektedir. Diğer vergi dairelerinde borcun çıkması halinde ise, bütün borçların ödenmesi istenilmektedir. Oysa, böyle bir uygulama hukuken geçerli değildir.
Örneğin, Gebze vergi dairesine vergi borcu olup, bu borcu ödeyen mükellef Mehmet bey’in ortağı olduğu şirketin Tuzla vergi dairesine de borcu var ise, Gebze vergi dairesi, Mehmet bey mükellefinin haczini kaldırması sırasında, ortağı olduğu şirketin Tuzla vergi dairesine de olan borcunun ödenmesi koşulu ile haczi kaldırmaktadır. Aksi halde haciz çözülmemektedir.
Konuyla ilgili Gelir İdaresi’nin genelgesi aşağıdaki gibidir(3);
Vadesinde ödenmeyen amme alacaklarının tahsili sürecinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un cebri takibe ilişkin hükümleri gereğince borçlu mükelleflerin menkul ve gayrimenkul malları ile her türlü alacakları haczolunarak paraya çevrilmektedir.
Bu süreçte; 6183 sayılı “Haciz” başlıklı 62. maddesinde yer alan “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.” hükmü uyarınca haciz uygulanmakta, bu amaçla da Vergi Daireleri İşlem Yönergesinin “Mal Araştırması” başlıklı 335. maddesine göre araştırma yapılmaktadır.
“Öte yandan, mal varlığı araştırması devam ederken mükelleflerin vadesi geçmiş borçlarını ödemesi, teminat göstermesi ya da borçların cebri icra yoluyla tahsil edilmesi gibi haller yaşanmakta ve bu hallerde de tahsil daireleri tarafından, Başkanlığımızdan amme borçlularının malvarlıklarına konulmuş hacizlerin kaldırılması talep edilmektedir.
Uygulamada ise, bazı mükelleflerin çeşitli vergi türleri itibariyle ve değişik sebeplerle ilimiz içinde veya yurt genelinde birden çok vergi dairesinin mükellefi olduklarına sıklıkla rastlanmakta, en az iki ayrı vergi dairesinde mükellefiyeti bulunan bir amme borçlusu hakkında cebri takibat sürecinde bulunan aşamalardan diğer vergi dairelerinin haberdar olmadıkları gözlemlenmektedir. Bu durum, özellikle haciz kaldırılması sırasında, diğer vergi dairelerinde mevcut amme alacaklarının tahsil edilememesine fırsat bırakacak sonuçlar doğurmaktadır.
Bu nedenle, bundan böyle borçlu mükelleflerin menkul ve gayrimenkul malları ile hak ve alacakları tespit edilerek haciz uygulanıp ardından yukarıda belirtildiği gibi tatbik edilmiş hacizlerin kaldırılması gereği doğmuş ise, bu hususun Başkanlığımızdan talep edilmesinden önce mükelleflerin ilimizde veya yurt genelinde başkaca mükellefiyetinin, tüzel kişilerde ortaklığının ve kanuni temsilciliğinin olup olmadığının, bu veya başkaca nedenlerle borcunun bulunup bulunmadığının VEDOP kaynaklarından araştırması yapılacaktır.
Yapılacak bu araştırma sırasında hakkında haciz uygulanan mükellefin ilimiz içinde veya dışında diğer vergi dairelerine borçlu olduğunun tespit edilmesi halinde söz konusu daire ile çok acele iletişime geçilmeli ve cebri takibat sürecinde gelinen aşama bildirilerek amme alacağının tahsili sağlanmalı, buna müteakip Başkanlığımızdan haczin kaldırılması talebinde bulunulmalıdır.”
SONUÇ
a) Gerek özel hukukta ve gerekse kamu hukukunda, borçlunun borcunu, alacaklıya ödemesi halinde, borç itfa olur. Ve bu borca ilişkin bütün hacizler, rehinler vs. kalkmış olur. Borç ödenince, borç dosyası kapanır. Dosya kapsamında da alacaklının hakları sona ermektedir. Bununla beraber, 6183 sayılı Yasa kapsamında, “alacaklı idare” ve “amme borçlusu” tanımları yapılmıştır. Amme borçlusunun borcunu ifa etmesi ile amme borcu sona ermektedir.
b) Her amme idaresi bakımından, alacaklı olduğu amme borçlusu ile ilgili “dosya bazında” alacağın tahsilinden sorumludur. Dosya kapsamı haricindeki, başka alacaklı kamu idaresinin alacağını takip, tahsil, izleme vs. sorumluluğu veya hakkı yoktur. VEDOP kapsamında borç sorgulamasının haciz çözümlerine mesnet olmaması gerekir.
c) Amme idaresi, kendi alacağını takip ve tahsil ile mükellef olup, diğer amme idarelerinin yapmaları gerekli takipleri yapmak gibi hak ve yetkiye sahip değildir. Aksi yöndeki bir uygulama halinde kaos ortaya çıkar. Hatta, alacaklı amme idaresinin hangisi olduğu konusunda bir belirleme de yapılamaz.
d) Borç kişiseldir. Tüzel kişiliğin borcu nedeniyle, ortakları hakkında bir işlem yapılabilinmesi için, 6183 sayılı Yasa’nın 35. maddesine göre bu hakkı ancak ve ancak alacaklı kamu
idaresi kullanabilir. Başka hiçbir tahsil dairesinin yetkisi yoktur. Tüzel kişiliğin borcu ile; bir başka yerde vergi kaydı olan ve kaydı olan idareye borcunu ödeyen mükellefin varlıkları üzerindeki haczin derhal çözülmesi gerekir. Bu çözüm sırasında, başka yerlerde, başka şirketlerde borçlu; diğer tüzel kişiliklerde ortaklıkları var mı? müdürlük görevi var mı? şeklinde bir araştırmanın yapılması dahi hukuken mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki, vergi mahremiyetinin, müşteri bilgi mahremiyetinin bulunduğu realitesinin bulunduğu bir ortamda müşteri veya mükellefin rızası alınmadan bilgi araştırması, bankalar nezdinde istihbarat yapılması, iki kamu kurumu arasında bu denli mal varlığı, borç tahkikatı vs. araştırmaların ne derece hukuki olduğu da ayrıca tartışmaya açık bir konudur.
e) Vergi Daireleri Otomasyon Projesi (VEDOP) kapsamında, sadece bağlı olduğu vergi dairesine münhasır borcu nedeniyle, o vergi dairesine borcunu ödemiş olan mükellefin o dosya kapsamında bütün haciz ve rehin ve ipoteklerin çözümü zorunludur. Bu esnada, çok farklı bir bölgedeki bir alacaklı kamu idaresinin alacağının “var olması” nedeniyle, haczin çözümünde bu engelleme, kaldırmama nedeni olmamalıdır. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bu konuyu yeniden ele alıp, konunun önemine binaen acilen çözüm getirip, hali hazırdaki, hukuka aykırı olarak yürütülen bu uygulamaya acilen son verilmesi gerekir görüşündeyiz(4).
f) Gelir İdaresi, borçlu müteahhitler hakkında haciz uygulamaları yaparken, istihkakın tümüne birden haciz uygulamamaktadır. Bununla beraber toplam istihkak içerisinde işçi alacakları, temlikler ve muacceliyet kesbeden birçok kalemleri ayıkladıktan sonra bakiye tutar üzerinden haciz koymaktadır. Bu uygulama son derece isabetli ve doğru bir uygulamadır. Gelir İdaresinin konuyu yeniden ele alarak 09.03.2006 günlü amme alacakları ile ilgili genelgesini yeniden gözden geçirip, uygulamada hukuka aykırı uygulamayı biran önce düzeltmesini beklemekteyiz(5).
g) Yeri gelmişken bir diğer önemli ve uygulamada sık sık karşımıza çıkan hukuka aykırı birkaç vergi icra hukuku ile ilgili yanlış uygulamalı örneklerini burada belirtmeden geçemeyeceğiz. Bu örnekler kısaca şöyledir: Limited veya anonim şirketten ayrılmış eski ortaklar hakkında, ödeme emri yollanmadan, tüzel kişiliğin borcu ortaklar yönünden bireyselleştirilmeden, yeni ortaklar üzerine takibat yapılmadan doğrudan kişisel banka hesaplarına konulan blokaj, pay devri yapan eski ortak hakkında tapu, banka, trafik idaresi, belediye vb. kuruluşlara yazı yazılarak menkul ve gayrimenkuller üzerine hacizler konulmaktadır. Hatta tüzel kişiliğin borcu bugün itibariyle 100.000,00 TL’yi geçmesi durumunda yurt dışı yasağı uygulanabilmektedir. Şirketten ayrılan ortağa maaş haczine kadar bu uygulamalar süregelmektedir. Öyle ki, mükellefin şirketten ayrılmış olmasına rağmen emekli maaşına haciz konulduğunu sık sık görebilmekteyiz. Bilindiği gibi emekli maaşlarına hiçbir şekil ve surette haciz konulamaz. Bunun tek istisnası nafakalardır. Gelir idaresi başkanlığının bu konulara yeniden kesin ve geçerli bir çözüm getirmesi uygulamada beklenen bir durumdur(6).
(1) 6183 sayılı AATUHK md. 9, 13, 62
(2) Vergi Daireleri İşlem Yönergesi md. 335
(3) Gelir İdaresinin, 09.03.2006 tarihli Genel Yazıları.
(4) Ayrıntılı açıklamalar için Bkz. A. Gencer ŞENTÜRK, Hukukçu Gözüyle Vergi Uygulamaları-2, İzmir 2010 Şubat, Etki Yayınları 388, s. 157
(5) Mustafa SAKAL – Mustafa ALPASLAN, “Gelir İdaresince Yapılan Mal Varlığı Araştırmaları ve Hacizlerin Çözümünde Hukuksal Hatalar”, Mali Pusula, Yıl: 2, Sayı: 23, Kasım 2006, s. 11
(6) Mustafa SAKAL – Mustafa ALPASLAN, “Şirketten Ayrılan Ortaklara Yapılan Tebligatların Hukuksal Durumu” Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog Dergisi, Sayı: 222, Ekim 2006, s. 96
Yazarlar : Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven