Danıştay 4. Daire 06.05.2013 gün, 2012/2515 E., 2013/ k., sayılı kararı ile Başbakanlık Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden taşınmaz satın alan davacı mükellefin satış bedeli üzerinden ödemek durumunda kaldığı vergiye karşı açtığı davada ehliyetinin bulunduğuna hükmetti.
Vergi Mahkemesi, ihtirazi kayıt çerçevesinde açılan davayı “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 377’nci maddesinde, mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabileceklerinin belirtildiği, aynı Kanunun 8’inci maddesinde ise mükellefin tanımının yapıldığı, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8nci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde de mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanların mükellef olduğu hükmüne yer verildiği, buna göre; dolaylı bir vergi türü olan katma
değer vergisinin mükellefinin, vergiye nihai olarak katlanmak durumunda kalan kişi ya da kişiler olmayıp, onlara mal teslim eden veya hizmet ifasında bulunan kişiler olduğu, bu durumda, sözkonusu verginin iptali istemiyle dava açma hakkının da verginin mükellefi olan bu kişilere ait bulunduğu, bu nedenle, davanın, katma değer vergisi mükellefi olmayan ve vergiye nihai olarak katlanan davacı tarafından açılmasının mümkün olmadığı, vergiye nihai olarak katlanan davacının, kendisinden haksız olarak alındığını ileri sürdüğü vergiyi, verginin mükellefine karşı adli yargı yerinde açacağı dava sonucuna göre geri alabileceği gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine” gerekçesiyle reddetmiş, karar davacı mükellefçe temyiz edilmiş, Danıştay 4. Daire davacı mükellefin temyizini kabul ederek Vergi Mahkemesi kararını bozmuş, Vergi Mahkemesinin bozmaya uymayarak ısrar kararı vermesi sonrasında dosya Vergi Dava Daireleri kurulunda görüşülmüş, dosyanın yeniden Danıştay 4. Daire’ye tevdii üzerine, Danıştay 4. Daire, Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 2.7.2012 günlü ve E:2009/1, K:2012/2 sayılı kararına atıfta bulunmak ve huzurdaki uyuşmazlığı da bu çerçevede değerlendirmek suretiyle; “3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işlemi yapanların katma değer vergisinin mükellefi olduğu belirtilmiştir. Ancak, katma değer vergisinin yansıtmalı bir vergi türü olması ve yansıtılabilirlik özelliği nedeniyle, asıl vergi yükü, bu vergiyi ödeyen ve indirim hakkı olmadığı için söz konusu vergi yükü davacı üzerinde kalmakta, verginin davacıdan tahsili suretiyle davacının mamelekinde meydana gelen azalma nedeniyle davacının menfaati etkilenmektedir.
Sadece vergiyi tahsil edip vergi dairesine yatıran kişinin dava açma ehliyetinin bulunduğu, vergiyi fiilen ödeyen ve verginin getirdiği mali yüke katlanan davacının ise bu vergi ile ilgisinin olmadığını kabul etmek, mükellefiyet kavramı ile bağdaşmayacağı gibi, 2577 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde öngörülen menfaat ihlali durumda dava açılmasına olanak tanıyan düzenlemeyle ve anılan İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararıyla bağdaştırılamaz.
Bu nedenle, Başbakanlık Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden taşınmaz satın alan davacının satış bedeli üzerinden ödemek zorunda kaldığı vergiye karşı açtığı davada ehliyeti bulunduğundan, Vergi Mahkemesince, katma değer vergisinin mükellefi olmayan ve vergiye nihai olarak katlanan davacı tarafından açılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.” gerekçesi ile Vergi Mahkemesi kararını bozmuştur.