Danıştay 3. Dairesi |
Tarih : 06.06.2016 |
Esas No : 2016/1642 |
Karar No : 2016/4081 KDVK Md. 44 |
ADİ ORTAKLIKLARDA KATMA DEĞER VERGİSİNİN MUHATABI |
Adi ortaklıklarda katma değer vergisinin, verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortaklardan herhangi birisi adına tarh edilmesi gerektiği hk.
İstemin Özeti: Davacının da ortağı olduğu ileri sürülen ortaklık adına, sahte fatura organizasyonu oluşturmak suretiyle bir kısım şirketlere ait faturaları komisyon karşılığında piyasaya sürdüğünden bahisle takdir komisyonu kararı uyarınca 2007 yılının Ocak ila Aralık dönemleri için re’sen salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı dava açılmıştır. (…) Vergi Mahkemesi kararıyla; takdir komisyonunca esas alınan 18.03.2010 tarih ve VDENR-2010-78/7 sayılı Vergi Tekniği Raporunda, (…) Taşımacılık ve Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin işyerinde yapılan 06.03.2006 tarihli aramada, (…) Lojistik Taşımacılık ve Dış Ticaret Ltd. Şti., (…) Uluslararası Nakliyat ve Dış Ticaret Ltd. Şti. ve (…) Lojistik Taşımacılık ve Dış Ticaret Ltd. Şti.’ne ait kısmen kullanılmış kısmen boş faturaların, tahsilat makbuzlarının, alış ve satış faturalarının, taşıma irsaliyelerinin, para makbuzlarının bulunduğu, (…) adlı kişinin bu şirketlerin bazılarında müdür, bazılarında işçi, (…) adlı kişinin de bu şirketlerin birinde müdür bir başkasında işçi olarak çalıştığına dair tespitlerin yapıldığı, (…) adlı kişinin de bu şirketlerden birinde müdür olduğuna ilişkin tespitler değerlendirildiğinde, söz konusu şirketlerin bir organizasyon içinde hareket ederek komisyon karşılığında fatura düzenlediklerinin ispatlı hale geldiği, bu durumda adı geçen şirketler tarafından düzenlenen faturalara ilişkin komisyon gelirinin (…),(…) ve (…) adi ortaklığına ait sayılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, takdir komisyonunca adı geçen şirketler tarafından ihtilaflı dönemde düzenlenen fatura tutarları ve bu şirketler tarafından verilen beyannameler dikkate alınmak suretiyle saptanan matrahın somut verilere dayandığı sonucuna ulaşıldığından, davacı ortaklık adına komisyon karşılığında fatura düzenlediği görüşüyle takdir komisyonu kararı ile belirlenen matrah üzerinden yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından; takdir komisyonu kararının dayanağı olmadığını, somut bir tespit olmaksızın varsayıma dayalı tarhiyat yapıldığını ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Karar: Uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620. maddesinde, adi ortaklık sözleşmesinin, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşme olduğu, bir ortaklığın, Kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılacağı, 625. maddesinin birinci fıkrasında, yönetimin, sözleşme veya kararla yalnızca bir veya birden çok ortağa ya da üçüncü bir kişiye bırakılmış olmadıkça, bütün ortakların ortaklığı yönetme hakkına sahip olduğu, 637. maddesinde, kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortağın, bu kişiye karşı bizzat kendisinin alacaklı ve borçlu olacağı, ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortakların ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olacakları, kendisine yönetim görevi verilen ortağın, ortaklığı veya bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme yetkisinin var sayılacağı, ancak, temsil yetkisine sahip yönetici ortağın yapacağı önemli tasarruf işlemlerine ilişkin yetkinin, bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş olması ve yetki belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olmasının şart olduğu hükmüne yer verilmiştir.
3065 sayılı Kanun’un 44. maddesinde, katma değer vergisinin, bu vergiyle mükellef gerçek veya tüzel kişiler adına tarh olunacağı, şu kadar ki adi ortaklıklarda, verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortaklardan herhangi birinin katma değer vergisine muhatap olacağı düzenlenmiştir.
Anılan Kanun maddesinin gerekçesinde; “Tasarının bu maddesine göre katma değer vergisi, esas itibariyle, bu vergiyle mükellef gerçek ve tüzel kişiler adına tarh edilecektir. Ancak bu genel kuralın uygulanmasına imkan görülmeyen istisnai durumlar da dikkate alınarak, bu hallerde tarhiyatın muhatabının kimler olacağı maddede iki bent halinde ayrıca belirlenmiştir. Bu maddenin düzenlenmesinde Vergi Usul Kanunu’nun kanuni temsilci ile ilgili hükümleri de göz önüne alınmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
3065 sayılı Kanun’un 44. maddesi hükmüne göre, katma değer vergisi prensip olarak vergi mükellefi olan gerçek veya tüzel kişiler adına tarh olunacaktır. Ancak bu genel kuralın uygulanmasına imkan görülmeyen istisnai durumlarda katma değer vergisi tarhiyatının muhatabının kimler olacağı anılan maddede iki bent halinde ayrıca gösterilmiştir. Tüzel kişiliği olmayan adi ortaklıklarda mükellefiyet, bütün ortakları kapsayacak şekilde, tek bir hesap üzerinden tesis edilir. Eğer katma değer vergisi mükellefi bir adi ortaklık ise, katma değer vergisinin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere, ortaklardan herhangi biri tarhiyata muhatap olacaktır. Zira, katma değer vergisinde adi ortaklık müstakil bir birim ve mükellef teşkil eder; ancak, ortaklığın ayrı tüzel kişiliği olmadığından, vergi borcuna muhatap olma ve ödeme mükellefiyeti ortaklara düşer. 3065 sayılı Kanun’un 44. maddesinde yer alan hükümle, tarhiyata muhatap olarak kimin alınacağı hususunda doğabilecek duraksamaları gidermek bakımından, verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortaklardan herhangi birinin tarhiyatın muhatabı olacağı hükmü getirilmiştir.
Uyuşmazlıkta, 3065 sayılı Yasa gereği müteselsil sorumlu olan ortaklardan herhangi biri adına düzenlenmesi gerekirken adi ortaklık adına ihbarname düzenlenmesi anılan Kanunun 44. maddesine uygun düşmediğinden, davayı esasını incelemek suretiyle sonuçlandıran vergi mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, (…) Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi(*).