Vergi Daireleri Otomasyon Projesinin (VEDOP 3) önemli ayaklarından birisi olan e-haczin uygulamalarında bir takım problemler vardır.[1] Bu problemlerden başlıcalar aşağıda olduğu gibi özetlenebilir:
1- Borçlu mükelleflerin banka hesabına haciz uygulanan mükellefe ödeme emri tebliğ edilmeden e-haciz işlemi uygulanması. E-haciz uygulanabilmesi için mutlak surette ödeme emri tebliği ve kesinleştirme sonrası haciz varakasının düzenlenmesi gerekecektir. Aksi takdirde, e-haciz uygulanamaz.
2- Amme borçlusu vergi mükelleflerin banka nezdinde hak ve alacağı bulunduğuna ilişkin bir tespit yapılmadan e-haciz uygulanması,
3- Borçlu mükelleflerin banka mevduatların e- haczin geleceğe matuf uygulanması,
4- E- haciz bildirisinde yer alan tutarın dikkate alınmayıp mükelleflerin tüm alacak ve haklarına uygulanması, tek bir hesabın bakiyesinin borç tahsilatına yeterli olmasına rağmen mükellefin tüm hesaplarına veya borcuna yetecek miktardan fazlasına blokaj konulması.
5- Mükelleflerin haciz bildirisini tebliğ alan bankaya herhangi bir borcu olmadığı halde sadece kullanılabilir kredi limitine e-haciz uygulanması
6- E-haciz işlemi uygulaması sadece haciz bildirisinin tebliği edildiği tarih için geçerli olduğu halde, bankaların tebliğ tarihinin dışındaki diğer günler için de paralara blokaj uygulamaları.
7- E-haciz bildirilerine dayanılarak mükellefin kredibilitesinin düşürülmesi nedenleriyle mükellefin ticari yaşamının olumsuz etkilenmesi.
Türkiye Bankalar Birliği tarafından, kamu alacaklarının takibi için vergi daireleri tarafından banka genel müdürlükleri ile banka şubelerine faks marifetiyle gönderilen haciz bildirileri üzerine işlem yapılıp yapılmayacağı hususunda görüş sorulması üzerine, Gelir İdaresi Başkanlığı 2007 yılında verdiği bir özelge ile dikkat edilmesi gereken konuları açıklamıştır.[2] 6183 sayılı AATUHK’ nun 79. maddesinin Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinde, “…Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirimleri, kamu borçlusunun hak ve alacakların bulunduğu veya bulunabileceği banka ve katılım bankalarının şubelerine…” ifadesi yer almıştır.
Madde metninde yapılan değişiklikten sonra ise “… Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirileri; kamu borçlusunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bankaların şubelerine…” ibaresine yer verilmiştir.[3] Bunun sonucunda haciz bildirilerinin hak ve alacakların gelecekte bulunabileceği banka şubelerine malvarlığı tespit edilmeden de tebliğ edilebileceği hükme bağlanmıştır. Vergi teorisinde yer alan ama aynı zamanda vergi icra hukuku alanında da etkisi görülen “vergi kaynağının korunması ve sürekliliğinin sağlanması ilkesi” gereğince, vergi idaresi, mükelleflerin borcunu ödedikten sonraki ekonomik durumları ile ilgilenmek durumundadır.[4] Borçlu mükelleflere yönelik elektronik ortamda tebliğ edilen haciz bildirilerinde yer alan tutarların dikkate alınmayarak mükelleflerin tüm alacak ve haklarına haciz tatbik edilmesi, haczin mükellefin “mevcut malvarlığını hedef alması” esasına aykırıdır.[5] Bankalarda alacak ve hakkı bulunmayan kamu borçlusunun ileride doğabilecek alacaklarına yönelik olarak bankalara haciz bildirisi tebliğ edilmesi, ileriye matuf haciz uygulanan mükelleflerin ticari yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. E- haciz uygulamasında özellikle üçüncü şahıslardaki alacaklara yapılan haciz işlemlerinde kargaşa yaşanmaktadır. Örneğin; 10.000.-TL borcu olan bir vergi mükellefinin alacaklı olduğu tüm müşterilerine haciz emirleri elektronik ortamda tebliğ edilmektedir. Vergi idaresi, borçlu mükellefin müşterilerinden tahsil ettiği paraları, borcun miktarına bakmaksızın hesabına kaydetmektedir. Bu durumda vergi dairesi alacağından fazla tahsilât yapmaktadır. Fazla tahsil edilen paranın iadesi ise gecikmektedir. Dolayısıyla mükellefler zor durumda kalıp finansman sıkıntısı çekmektedirler. Bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapılarak mükelleflerin müşterileri karşısındaki itibarlarının korunması ve mağduriyetlerin önlenmesi gerekir. Bu durum mükellef haklarının zedelenmesine yol açmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı, 2007 yılında Türkiye Bankalar Birliği’nin talebi üzerine verdiği özelgede haciz muamelesinin kamu alacağı tutarını aşmasının söz konusu olamayacağını ve bankalara gönderilen bildiride yer alan tutarın üzerinde haciz uygulanmamasına özellikle dikkat edilmesi gerektiği konusunda görüş bildirmiştir. Kamu alacağını aşan tutara haciz uygulama ve aşan kısmı mükellefe iade etmede gönülsüz yaklaşım, aslında bankaların sorumluluk altına girmek istememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum mükelleflerin paralarının bankada tutmalarını engelleyerek kayıt dışı ekonomiye katkı sağlayabilir. Bu nedenle vergi idaresi, e-haciz uygulaması yoluyla alacaklarını tahsil ederken mükelleflerin mevduatlarını kayıt dışına itmemeye özen göstermelidir.
 

E-haciz işleminin, haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibariyle bir günlük uygulanması gerekirken hesaplara konan blokaj nedeniyle sürekli hale gelmesi sorun teşkil etmektedir. Ancak, Tahsilât Genel Tebliği’nin 1. Kısım, 2. Bölüm, İhtiyati Haciz II. Başlıklı, 9. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, ihtiyati haciz ve haciz bildirilerinin, kamu borçlusunun tebliğ tarihinde muhatap banka nezdinde mevcut olan varlıklarını kavraması gerekmektedir. Kamuya borçlu olan bir şahsın, bankalarda alacak ve hakkının bulunmamasına rağmen ileride tahakkuk edecek alacağından yararlanmak üzere geleceğe yönelik olarak bankalara haciz veya ihtiyati haciz tebliği bankalar üzerinde bir yük oluşturabilir. Şöyle ki, bankanın bu hacizleri sürekli izlemesi veya banka tarafından yapılan tüm işlemlerde bir süreye bağlı kalınmaksızın borçlu adına mal, hak ve alacak doğup doğmadığının takip edilmesi, hak ve alacağın doğması halinde ise haciz veya ihtiyati haciz uygulanmasını gerektirir.[6] Bu nedenle, bankalara yapılacak haciz ve ihtiyati haciz tebliğlerinin sadece tebliğ tarihi itibarıyla kamu borçlularının mevcut olan varlıklarını konu alması ve bu kişilerin
ileride doğabilecek alacakları için haciz ve ihtiyati haciz tebliğinde bulunulmaması gerekmektedir.[7] Yine, Tahsilât Genel Tebliği’nin 1. Kısım, 2. Bölüm, İhtiyati Haciz II. Başlıklı, 9. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, bankacılık sisteminde, POS cihazı kullanan müşteri ile banka arasında yapılan sözleşmelere dayanan bankalar nezdindeki hesaplar banka ile müşterisi arasında devamlılık arz etmektedir.[8] Dolayısıyla bu hesaplar her zaman için banka nezdinde alacak doğmasına (muhtemel alacak) müsait hesaplar olarak değerlendirildiğinden bu hesaplara ileriye matuf olmak üzere haciz konulması mümkün bulunmamaktadır[9] Mükellefin banka nezdinde hak ve alacağı bulunduğuna dair bir tespit yapılmadan haciz bildirilerinin elektronik ortamda tebliğ edilmesi, ortaya çıkan sorunlardan biridir. Gelir İdaresi Başkanlığı Türkiye Bankalar Birliği’ne 2007 yılında verdiği özelgede, AATUHK 79. maddesinin haciz bildirisi gönderilmeden önce tespit yapılmasına ilişkin bir hükme yer vermediğini ve Danıştay 7. Dairesi’nin 22.02.2010 tarihli ve E:1998/2113 – K:2000/561 sayılı kararını da gerekçe göstererek, elektronik haciz öncesi bir tespitin zorunlu olmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Ancak vergi idaresinin bu görüşünün aksine, Danıştay 4. Dairesi 27.09.2007 tarihli ve E:2007/2327-K:2007/2952 sayılı kararında, AATUHK 62. ve 79. maddeleri uyarınca öncelikle tahsil dairelerince üzerine haciz uygulanacak hak ve alacakların tespit edilmesi, daha sonra her bir mükellef için ayrı ayrı ve borç tutarıyla sınırlı olarak haciz uygulamasına geçilmesinin gerektiğine hükmetmiştir.[10] E-haciz uygulamasında banka hesabına haciz uygulanan mükellefe ödeme emri tebliğ edilmeden haciz işlemine başlanılması durumu mükellefler için büyük bir sıkıntı oluşturmaktadır. Çünkü kredi çekmek, çek veya senet ödemek veya nakit ihtiyacını gidermek için bankaya para çekmeye giden mükellefler e-haciz sürpriziyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumu önlemek için tarh dosyasındaki mevcut adreslerine veya mükelleflerin MERNİS’ teki adresine ödeme emri tebliğ edilmesi gerekmektedir. Ama alacaklı kamu idaresi bazen bunu yapmayarak doğrudan mükelleflerin bankadaki parasına haciz koymaktadır.
Emekli maaşlarının veya çalışan işçinin vergi borcunun büyüklüğüne göre ücretinin tamamına e- haciz konulması mükellefleri zor durumda bırakabilmektedir. Örneğin, devlete tek kuruş vergi borcu olmayan bir emekli, öldüğünden haberi dahi olmadığı kuzenin mirasçısı sıfatıyla miras payı da dikkate alınmadan vergi borcunun tamamından sorumlu tutulmuştur. Bunun sonucunda emekli maaşının tamamına e-haciz uygulandığını ve maaşını alamayacağını öğrendiğinde oldukça zor durumda kalmıştır. Emekli maaşının ve çalışan ücretlinin ücretinin tamamına uygulanan haciz AATUHK 71. ve İş Kanunu’nun 35. maddesine aykırıdır. AATUHK 71. maddesine göre aylıklar, ödenekler, her çeşit ücretler, intifa hakları ve hâsılatı, ilama bağlı olmayan nafakalar, emeklilik aylıkları, sigorta ve emeklilik sandıkları tarafından bağlanan gelirler kısmen haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların üçte birinden çok, dörtte birinden az olamaz. Asgari ücreti aşmayan aylık gelirlerin onda birinden fazlası haczolunamaz. Çalışanlar açısından ise İş Kanunu’nun 35. maddesine göre “İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hâkim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dâhil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.”
Mükelleflerin haciz bildirisini tebliğ alan bankaya herhangi bir borcu olmadığı halde sadece kullanılabilir kredi limitlerine e-haciz uygulanması da bu uygulamanın aksayan yönlerinden biridir. Örneğin, bir mükellef, çocuğunu özel bir eğitim kurumuna ya da vakıf üniversitesine kaydettirdiğinde, öğrenim ücretini taksitle ödemeyi tercih ederse eğitim kurumlarının anlaşma yaptıkları banka, mükellefe öğrenim ücreti tutarı kadar kredi açmaktadır. Amacı mükellefin çocuğunun öğrenimini finanse etmek olan bu krediye de blokaj konulabilmekte mükellefler zor durumda kalmaktadır. Bu uygulama özellikle çocukların temel haklarından bir olan eğitim hakkını zedelemektedir.
Ülkeler, kamusal hizmetlerin sunumu ve finansmanında daha etkin ve daha hızlı sonuçlar almak için teknolojik gelişmelerden faydalanmaktadır. Kamu hizmetlerinin finansmanında vergi gelirlerinin payı oldukça büyüktür. Vergisini zamanında ödemeyen mükellefleri tespit edip, kamu alacağını tahsil etmek devletin görevlerinden biridir. E-devlet olma yolunda önemli adımlar atan ülkemizde, vergi idaresi de ciddi çalışmalar yürütmektedir. E- haciz uygulaması oldukça yeni bir uygulamadır ve pek çok vergi mükellefi bu uygulamadan habersizdir. Her yeni uygulamada olabileceği gibi e-haciz uygulamalarında da sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunların önemli bir kısmı bankaların hatalı uygulamalarından kaynaklanmıştır. Bu konuda Gelir İdaresi Başkanlığı’na yapılan başvurular üzerine Gelir İdaresi Başkanlığı Türkiye Bankalar Birliği’ne bir özelge göndererek bankaların dikkat etmesi gereken konulara açıklık getirmiştir.
Diğer taraftan, yeminli mali müşavirlere veya serbest muhasebeci mali müşavirlere müteselsil sorumluluktan dolayı ödeme emri tebliğ edilmeden bunların kişisel banka hesaplarına haciz konulamaz. Çünkü, YMM veya SMMM’lerin sorumluluğu tasdik ettikleri veya imzaladıkları beyanname   sahibi mükelleflerle ilgili olup, bu mükellefler hakkında ihbarname kesinleştirildikten sonra ancak ödeme emri tebliğ edilebilir. Uygulamada bazı vergi daireleri mükellefe e-haciz uygulayıp aynı zamanda da bu mükellefin YMM’sinin kişisel banka hesaplarına e-haciz yürütmektedirler.   Bu uygulama son derece yanlış ve hukuka aykırı olup, asıl amme borçlusu bakımından amme borcu kesinleştirilmeden bununla ilgili ikincil amme borçluları   örneğin YMM’ler veya SMMM’lerin kişisel banka hesaplarına e-haciz uygulanamaz.
Uygulamanın eksik yönlerinden birisi de idare ile mükellef arasında iyi bir iletişim kurulmamasıdır. Bu kapsamda vergi idaresinin, e- haciz uygulamasından haberi olmayan kamuoyunu kısa film, toplantılar, duyurular yoluyla bilgilendirici çalışmalar yapmasında oldukça fayda vardır. Vergi idaresi, e-haciz uygulaması yoluyla alacaklarını tahsil etmeyi amaçlarken uygulamadan kaçmak isteyen mükelleflerin mevduatlarını kayıt dışına itmemeye özen göstermelidir. İdare tüm eylemlerinde hukuka bağlı olması gerektiğini unutmamalı ve mükelleflerin ticari itibarlarının zedelenmemesi için gerekli önlemleri almalıdır.


[1] 2007 yılında başlayan 3. aşama ile E-VDO uygulamalarının 301 vergi dairesine ve 585 mal müdürlüğü gelir servisinde yaygınlaştırılması ve kapasite alt yapısının   güçlendirme çalışmaları tamamlanmış ve Gelir İdaresi Başkanlığında otomasyon kapsamına alınmayan birim kalmamıştır. Bkz. GİB, 2012 Yılı Performans Programı, s.26
[2] Maliye Bakanlığı tarafından, Türkiye Bankalar Birliğine yollanan 02.11.2007 gün ve 097674 sayılı yazı.
[3] Ayrıntılı açıklamalar için bkz. YERLİKAYA G.Kürşat, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Şerhi, XII Levha, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2012.
[4] ARIKAN Vural, Hayırlı İşler Beyler, Tekin Yayınevi, 1. Basım, 1986 İstanbul.
[5] Kimi zaman çok küçük bir borcu olan mükellefin bankadaki daha yüksek meblağlı mevduatına haciz konulmuş olması gibi.
[6] CANDAN Turgut, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara, Mart 2007, s.447
[7] ŞİMŞEK Edip, Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanun Şerhi, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 2. Baskı, 1996, s.599
[8] Tahsilât Genel Tebliği, 16.05.2005 tarihli ve 25817 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[9] Aynı görüş için bkz. AY Hakan – ALPASLAN Mustafa – KAYA Eda, Vergi Uygulamalarında E-tebligat ve E-Haciz, Kanyılmaz Matbaası, Kasım 2011.
[10] YİĞİT ŞAKAR Ayşe, “Türkiye’de E-Devlet Uygulamalarının Vergi Hukuku Alanına Yansımaları: E- Haciz Uygulaması ve Karşılaşılan Sorunlar” Mali Çözüm Dergisi, Temmuz-Ağustos 2011, s.69-88