Danıştay 4. Daire |
Tarih : 18.05.2007 |
Esas No : 2006/2963 |
Karar No : 2007/1654 VUK Md. 4 |
VERGİ DAİRESİNİN DEĞİŞMESİ HALİDE TARH DOSYASININ İNTİKALİ |
Adres değişikliği nedeniyle vergi dairesinin değişmesi halinde mükellefiyetle ve vergilendirme ile ilgili her türlü belgeyi kapsayan tarh dosyasının da yeni vergi dairesine geldiğinin kabulü gerekir.
İstemin Özeti: Davacının Beşiktaş Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne olan vergi borçlarının da 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nun 2. maddesinden yararlandırılması yolundaki düzeltme şikayet başvurusunun reddine daire işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesince; dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından Kızılbey Vergi Dairesi’ne başvurularak vergi borçlarının 4811 sayılı Kanun’un 2. maddesi kapsamında taksitlendirilerek ödenmesine karşın Beşiktaş Vergi Dairesi’ne olan borçlarının bu daireye ayrıca başvurulmadığı gerekçesiyle 4811 sayılı Kanun kapsamına alınmamasına dair tesis edilen işlemin iptali istemiyle dava açıldığının anlaşıldığı, düzeltme şikayet başvurusunda ileri sürülen iddiaların, 213 sayılı Kanun’un 3. m
addesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurulmadan ilk bakışta anlaşılabilecek açıklıkta vergilendirme hatası kapsamında değerlendirilemeyeceği, hukuki yorum gerektirdiği, bu nedenle şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, gelir idaresinin bütün olduğunu, 4811 sayılı Yasa kapsamındaki başvurunun tüm borçlar için yapıldığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Karar: Davacı tarafından yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 116. maddesinde “vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istemesi ve alınması” olarak tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 117. maddesinde, hesap hataları sayılmış, 2 numaralı bentte, vergi nispet ve tarifelerinin yanlış uygulanması, mahsuplarının yapılmamış veya yanlış yapılmış olması, 1. bentte yazılı vesikalarda verginin eksik veya fazla hesaplanmış ve gösterilmiş olması vergi miktarındaki hatalar olarak açıklanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4. maddesinde, vergi dairesinin, mükellefi tespit eden, vergi tarh eden, tahakkuk ettiren ve tahsil eden daire olduğu, mükelleflerin vergi uygulaması bakımından hangi vergi dairesine bağlı olduklarının vergi kanunları ile belirleneceği, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 106. maddesinde, gelir vergisinin mükellefin ikametgahının bulunduğu mahal vergi dairesince tarh edileceği ifade edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, Beşiktaş Vergi Dairesi mükellefi iken adres değişikliği nedeniyle Kızılbey Vergi Dairesi mükellefi olan davacı şirket tarafından, 26.03.2003 günlü dilekçeyle Kızılbey Vergi Dairesi’ne başvurulduğu ve 4811 sayılı Kanun’un 2. maddesi kapsamındaki vergi borçlarının taksitlendirilerek, tamamının ödendiği ancak daha sonra şirketin eski kanuni temsilcileri hakkında yurt dışına çıkış yasağı uygulanması üzerine Beşiktaş Vergi Dairesi’ne olan ilanen tebliğ edilerek kesinleşen vergi borçlarının da olduğunun öğrenildiği ve Beşiktaş Vergi Dairesi’ne düzeltme başvurusunda bulunulduğu, bu başvurunun reddi üzerine bu kez şikayet yoluyla Maliye Bakanlığı’na yapılan başvurunun da reddedilmesi nedeniyle bu işlemin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davacı şirket adres değişikliği nedeniyle Kızılbey Vergi Dairesi mükellefi olduğundan mükellefiyetle ve vergilendirilme ile ilgili her türlü belgeyi kapsayan tarh dosyasının da Kızılbey Vergi Dairesi’ne geldiğinin kabulü gerektiği gibi artık bu Kızılbey Vergi Dairesi’nin mükellefi olduğundan mükellefiyet ve vergi uygulanması bakımından bu vergi dairesine bağlı olduğu açıktır. Kaldı ki, İdarenin bir bütün olduğu ilkesi de dikkate alındığında tüm borçlar için yapılan başvurunun Beşiktaş Vergi Dairesi tarafından ilanen tebliğ edilerek kesinleşen borçları da kapsadığı açık olduğundan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin olarak çıkarılan 1 No.lu Tebliğ’in “Kesinleşmiş Kamu Alacaklarına” ilişkin hükümleri içeren II. bölümünün, başvuru süresi ve şeklini açıklayan kısmında yer alan “… mükelleflerin birden fazla vergi dairesine olan borçları için Kanun’dan yararlanma talebinde bulunmaları halinde her bir vergi dairesine ayrı ayrı başvurmaları gerekmektedir…” denilmekte ve bu düzenleyici işlem iptal edilmemiş ise de, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7/4. maddesinin son paragrafında yer alan “… Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz…” şeklindeki açıklama karşısında davacı hakkında tesis edilen bireysel işlemin hukuka aykırılığı nedeniyle iptali gerekirken davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, oyçokluğuyla karar verildi.