Tahsil zamanaşımı Vergi Usul Kanunu’nun 114 ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun’un 102 maddelerinde yer almaktadır.
Ayrıca, Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde Zamanaşımının Mahiyeti, ve 6183 sayılı Kanun’un 103. maddesinde Zamanaşımının kesilmesi hususlarına açıklık getirilmektedir.
Söz konusu Maddeler aşağıya alınmıştır.
VERGİ USUL KANUNU
Zamanaşımının Mahiyeti
Madde 113
Zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkmasıdır.
Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder.
Zamanaşımı Süreleri
Madde 114
Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.
Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.
Şarta bağlı istisna veya muafiyet uygulamaları sonucu kısmen veya tamamen alınmayan vergilere ilişkin zamanaşımı süresi, istisna veya muafiyet şartlarının ihlâl edildiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren başlar.
Damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan evrakın hükmünden tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde mezkûr evraka ait vergi alacağı yeniden doğar.
6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ USULÜ HAKKINDAKİ KANUN
Tahsil zamanaşımı
Madde 102
Amme alacağı, vadesinin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur.
Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.
Zamanaşımının kesilmesi
Madde 103
Aşağıdaki hallerde tahsil zamanaşımı kesilir:
1. Ödeme,
2. Haciz tatbikı,
3. Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat,
4. Ödeme emri tebliği,
5. Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,
6. Yukardaki 5 sırada gösterilen muamelelerden her hangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbikı veya bunlar tarafından yapılması,
7. İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi,
8. Amme alacağının teminata bağlanması,
9. Kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi,
10. İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi.
11. Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması.

Kesilmenin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının bir bozma karariyle kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rasladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rasladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür.
Bu hükümleri göre, Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Diğer bir anlatımla, vadesi 2010 yılı içinde olan bir amme alacağı, bu yılı takip eden 2011 yılı başından itibaren 5 yıl içinde, yani 2015 yılı sonunda zamanaşımına uğramaktadır.
Vergi daireleri tarafından 5 yıllık zamanaşımı süresinin sonunda da ödenmeyen alacakların zamanaşımına uğramaması için 1 TL gibi cüzi ödemelerin yapılarak zamanaşımın kesildiği ve yeniden işlemeye başlatıldığı görülmektedir. Ancak Danıştay’ca bu durumun mükellef tarafından rızaen yapılan bir ödeme olmadığına bu nedenle ödeme sayılmayacağı sebebiyle hukuka uygun bir işlem kabul edilmeyeceği ve zamanaşımının kesilmesinin söz konusu olmayacağına hükmedilmiştir. Danıştay 7. Dairesinin verdiği bir kararda, “İlgili tarafından mahsup isteminde bulunulmamış olunmasına karşın, salt zamanaşımını kesmek amacıyla alacaklı tahsil dairesince re’sen yapılan mahsup işleminin, işlemekte olan zamanaşımını kesmeyeceği hükmedilmiştir.” sonucuna varılmıştır.i
Danıştay 7. Dairesi “ilgili kişinin mahsup isteminde bulunmamış olmasına karşın salt zaman aşımını kesmek amacıyla alacaklı tahsil dairesince res’en yapılan mahsup işleminin işlemekte olan zaman aşımını kesmeyeceğine” hükmetmiştir.ii
Bu karardan anlaşılacağı üzere, DANIŞTAY, zamanaşımını kesmek amacı ile vergi idaresinin mükellef yerine geçerek yaptığı işlemlerin zamanaşımını kesmeyeceğine hükmetmiştir.
“AATUHK’nın 103. maddesinde vergi borcuna ilişkin yapılan ödemenin tahsil zamanaşımını keseceği belirtilmiştir. Ancak bu ödemenin kim tarafından yapılacağı veya borç miktarının ne kadarlık bir kısmının yapıldığında zamanaşımını keseceği herhangi bir hükme bağlanmamıştır. Bununla birlikte ödemenin AATUHK’nın 40 ve 41. maddelerinde yazılı esaslar dâhilinde yapılacağı da açıktır. Bu açıdan baktığımızda borçlunun kendi istek ve iradesi ile yapılmayan ödemeler ödeme olarak sayılmaz ve kanunun yüklediği misyonu (tahsil zamanaşımını kesme) yerine getiremez. Örneğin zamanaşımının kesilmesini sağlamak amacı ile alacaklı tahsil dairesinin görevlilerince yapılan ödemeler bu şekilde değerlendirilebilir. Bu ödemeleri yapan kamu görevlisi açısından adli ve idari bir suç açığa çıkar.
Ödeme, AATUHK’nın 40. maddesi uyarınca yapılmışsa, bu maddede ön görülen alacaklı tahsil dairesinin yetkili memurları tarafından kesilecek makbuzun tarihi, ödemenin yapıldığı tarihi göstereceğinden zamanaşımı o tarih itibariyle kesilmiş olur.
Burada akla gelen en önemli soru alacaklı vergi dairesinde görevli memur tarafından yapılan ödemenin tahsil zamanaşımını kesip kesmediğidir. Her şeyden önce bir ödemenin tahsil zamanaşımını kesmesi için kanuna uygun şekilde yapılması gerekmektedir. Bu doğrultuda borçlunun kendi rızası dışında yapılan ödemenin zamanaşımını kesmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü kanunda yer alan ibare açıktır ve borçlunun kendi isteğiyle ödeme yapması durumunu vurgulamaktadır.
Uygulama genellikle zamanaşımı süresinin son günlerine doğru yapılmakta ve çok cüzi miktarlarda olmaktadır. Bu cüzi miktarların hayatın doğal akışı çerçevesinde değerlendirildiğinde kabul edilebilirliği zayıftır.”iii
Danıştay 3. Dairesi bir kararındaiv “Davalı İdare tarafından dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden, iptal edilen ödeme emirleri içeriği kamu alacakları için daha önce şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin 07.07.2003 tarihinde ilanen tebliğ edildiği, 22.11.2008 tarihinde ise kamu alacağı için ayrı ayrı olmak üzere 1 kuruş ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.
22.11.2008 tarihinde yapılan 1 kuruş tutarındaki ödemenin davacı tarafından kabulü iktisadi icaplara uygun düşmediği gibi hayatın olağan akışına göre normal bir durumda sayılamayacağından söz konusu ödeme nedeniyle zamanaşımı süresinin kesildiğinden bahsedilmesine olanak olmayıp, ödeme emirlerinin ilanen tebliğinin ardından zamanaşımını kesen herhangi bir durumun ortaya çıkmadığı da dikkate alındığında, tahsil zaman aşımı süresinin dolduğu ve 31.12.2008 tarihine kadar tebliğ edilmesi gereken vergi ve cezalara ilişkin ödeme emirlerinin, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra, 14.12.2009 tarihinde davacıya tebliğ edildiği açıktır. “  ifadelerini kullanmıştır.
“Devletin egemenlik hakkına dayanarak vergi koyma yetkisi olan vergilendirme yetkisi, sınırsız değildir. Devletin vergilendirme yetkisini kullanma sınırlarından biri de zamandır. Kanunda belirtilen sürenin dolmasıyla birlikte, devletin vergi alacağı ile mükellefin vergi borcu sona ermektedir. Vergi idaresi kimi zaman vergi alacağının ve vergi borcunun sona ermesini engellemek için çeşitli yollara başvurmaktadır. Zamanaşımını kesmeye yönelik uygulamalardan biri olan vergi dairelerince cüz’i tutarda yapılan ödemeler, çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında Danıştay Kararları doğrultusunda vergi
dairelerince yapılan cüz’i tutardaki ödemelerin, zamanaşımı üzerindeki etkisi incelenmiştir.
Mükellefin rızası olmadan yapılan bu ödemelerin Danıştay Kararlarından da hareketle zamanaşımını kesmeyeceği kanaatine varılmıştır.”
Yukarıda belirttiğimiz Vergi Usul Kanunu ve 6183 sayılı kanun hükümleri ve Danıştay Kararları ile gene yukarıda belirttiğimiz açıklamalar, çerçevesinde vergi dairesinin mükellef hesabına girmiş olduğu küçük ödemeler ile ilgili işlemlerin zamanaşımını kesmeyeceği anlaşılmaktadır.
Kaynak:Ruknettin Kumkale-Dunya