Mali Nitelikteki Suç ve Cezalar , vergi kanunlarına aykırılık teşkil eden bazı hareketlerin vergi kaybı ya da vergi kaybı tehlikesi meydana getirmelerinin sonucu, idari organlarca parasal yaptırımlara bağlanan, ceza hukuku anlamında, yani dar manada suç niteliği olamayan fiillerdir.
V.U.K.’nun 344 üncü maddesinde düzenlenen “vergi zıyaı” ve 351 ve müteakip maddelerde düzenlenen “usulsüzlük” hali bu suçlardandır. 4369 Sayılı Kanun değişikliğine kadar, “idari yaptırımla cezalandırılan kaçakçılık”, “ağır kusur” ve “kusur” suçları da mali yaptırımlarla karşılanan vergi suçları kategorisinde idi.
Bu nitelikte suçlara yönelik cezayı verecek makam, idari ya da mali makamlar olduğundan, bunların kararlarına karşı ancak idari yargı mercilerine, bu bağlamda vergi mahkemelerine başvurulabilir. Vergi mahkemeleri uyuşmazlığı çözümlerken, adli yargı sisteminden farklı olan idari yargı kural ve ilkelerini uygularlar.
Yasaların açıkça yetki verdiği ya da yasaklamadığı durumlarda, araya yargısal bir karar girmeden idarenin doğrudan doğruya bir işlemi ile ve idare hukukuna özgü usullerle vermiş olduğu cezalar, uyguladığı müeyyideler vardır ki; bunlara idari müeyyide, idari yaptırım veya kabahat denir.
İdari yaptırımların öğretide genellikle kabul edilen iki özelliği, idare tarafından, idare hukuku usullerine göre kararlaştırmaları ve uygulanmalarıdır.  Ancak idare içinde yer alan makam ve mercilerin idari işlem niteliğindeki kararları idari yaptırımdır“.
İdari müeyyide teknik anlamda idareye tanınan sübjektif bir haktır. Amacı, idarenin vecibelerinin yerine getirilmesinin sağlanmasıdır. İdari müeyyideler idare için bir hak teşkil eder. Yargıcın beyanına lüzum olmadan doğrudan doğruya tatbik edilir. Mali Nitelikteki Suç ve Cezalar İdarenin kararlaştırıp uyguladığı yaptırımlar klasik anlamda birer ceza olmadıkları söylenebilir. Bununla beraber yaptırımları idari karar ve işlemler içinde özel bit yeri olan, herhangi bir icrai karardan çok daha sıkı şekil ve usul kurallarına tabi olan işlemlerdir.
Yararlananlar üzerinde etki ve her kolluk işlem ve faaliyetinde olduğu gibi, özgürlükler ile doğrudan ilişkileri, üstelik kamu hizmetlerindeki gibi bir edimin sunulması şeklinde değil de, bireylere bazı şeylerin yaptırılması veya yaptırılmamasının sağlanması biçiminde onlara yükümler getirmesi nedeniyle, hukuki rejimleri, bu konuların en çok işlendiği alan olan ceza hukukundan doğrudan alınarak, esinlenerek ya da benzetilerek düzenlenmiştir.
Bu suçlara verilecek cezaların niteliği konusu doktrinde tartışılmıştır. Bu cezaların bir tür vergi zammı olduğunu savunanlara göre“; vergi cezası aslında bir ceza değil bir misil zammıdır. Bunun alınmasında amaç, vergide olduğu gibi devlete gelir sağlamaktır. Bu görüş kabul edildiği taktirde, vergi borcunda olduğu gibi cezanın da mirasçılara intikal edildiğinin kabulü gerekecektir. Bu hal cezaların kişiselliği ilkesine aykırıdır. Ayrıca, vergi cezasını gerektiren olayla vergiyi doğuran olay farklı olduğu gibi, Vergi Usul Kanununun düzenleme biçimi vergi zammı görüşüne olanak vermemektedir.
Bu suçlara verilecek cezanın bir tür tazminat olduğunu savunanlara göre; vergi cezası devlet hazinesine verilen zarar nedeniyle hükmedilen parasal bir yaptırımdır. Bu görüşte eleştirilmiştir. Vergi cezalarının vergi zammı olduğunun kabulü, cezaların kişiselliği prensibine aykırı olduğu gibi, vergi cezalarında ehliyetsizlik göz önünde bulundurulduğu halde, tazminatlarda bunun söz konusu olmaması bu görüşün savunulmasını engellemektedir.
Bu cezaların niteliği konusunda savunulan bir diğer görüşte; bu cezaların ceza hukuku anlamında bir ceza, teknik bir ceza olduğu yönündedir. Buna göre vergi cezası ceza kanunlarında yer alan ve suçluyu belirli miktarda parayı ödemeyi zorlayan bir para cezasıdır. Bu görüşte eleştirilmiştir. Zira; vergi cezalarında vergi alacağının güvence altına alınması amacı olduğu halde, ceza hukuku anlamının teknik para cezalarında böyle bir amaç bulunmamaktadır.
Ayrıca ceza hukuku anlamında para cezalarında söz konusu olmayan, pişmanlık,uzlaşma gibi durumlar vergi cezalarında uygulama alanı bulmakta ve ödememe halinde bu cezalar hapse çevrilmemektedir. Bunun yanı sıra vergi cezaları genel af kapsamına girmemekte ve kisinin ceza hukuku alanında aklanması, vergi cezasını ödememesi anlamını gelmemektedir.

Vergi cezalarının hukuki niteliği konusunda Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu 12.06.1980 Tarih 1/2 Sayılı bir kararında;” ..vergi cezaları, vergi kanunlarına işlenen fiil nedeniyle devletin gördüğü zarara eşit bir tazminat yada zam almak değil, zararı aşan tutarda karşılık almak yoluyla faili cezalandırmak ve ceza tehdidiyle söz konusu fiili önlemek amacı güdülmüştür…” .Yine Danıştay  İçtihatı Birleştirme Kurulu 16.2.1989 gün ve E.1988/1,K.1989/1 sayılı kararında, V.U.K. hükümlerine dayanılarak kesilen para canlarının teknik anlamda ceza niteliğinde bulunduğunu ve Anayasanın 38 inci maddesinin “kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini getirdiğini, “cezada kanunilik”ın esas olduğunu, bunun da ceza yaptırımının yasama organı tarafından tereddüt yaramayacak biçimde düzenlenmesini, suçu gerçekleştiren kişiye uygulanacak cezanın cinsinin, miktarının alt ve üst sınırlarının belirlenmesini zorunlu kıldığını ve yargı yerlerinin genişletici yoruma başvurmamaları gerektiğini; aksi halde kıyas yoluyla ceza yaratılmış olacağı belirtilmiştir.
Danıştay’ın vermiş olduğu bu kararlar, yukarıdaki görüşlerimizi desteklemektedir. Sonuç olarak, “vergi ziyaı” ve “usulsüzlük” suçlarını; “idari suç”. ‘mali nitelikte suç” veya “vergi kabahati”, bunlara ilişkin canları ise “mali para cezası veya ‘idari para cezası’ şeklinde nitelendirmek yanlış olmayacaktır.