Olağanüstü ekonomik şartların oluştuğu durumlarda hem mükelleflere kolaylık sağlanması hem de ödenemeyen vergi alacaklarının en azından bir bölümünün tahsil edilebilmesi amacıyla siyasi irade tarafından vergi affı –vergi borcu- yapılandırılması yoluna başvurulduğu görülmektedir. 4811, 6111, 6736 ve 7020 sayılı Kanunlar buna örnek olarak verilebilir.
Vergi affı kanunları bu tip olumlu sonuçları yanında zamanında vergisini ödeyen, mükellefiyete ilişkin ödevlerini yerine getirenler açısından olumsuz algılara neden olduğu bilinmektedir. Hatta, vergi borçlarının zamanında ödenmesine gerek olmadığı, nasıl olsa bir af kanunu çıkacağı beklentisine de neden olmaktadır.
SOMUT OLAY
Şimdi vergi ihtilafı, vergi mahkemesi aşaması, Anayasa Mahkemesi kararı ışığında somut bir olayı inceleyebiliriz.
İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, önüne gelen somut bir vergi ihtilafında, idarece yapılan vergi tarhiyatı sonucunda tahakkuk eden vergi ve vergi cezaları ile gecikme zamlarını ödeyen davacının, ödediği meblağın 6736 sayılı Kanun uyarınca ret ve iadesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine yönelik işlemin iptali istemiyle görülen davada, vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davaya ilişkin temyiz incelemesi devam etmekte iken davacının 6736 sayılı Kanun uyarınca vergi borcunun yeniden yapılandırılması talebiyle vergi dairesi müdürlüğüne yaptığı başvurunun söz konusu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş bulunan vergi ve cezaların yapılandırma kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle reddi üzerine açılan davada, ve 6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’un 10. maddesinin (16) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tahsil edilmiş olan tutarlar…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Yerel mahkeme, itiraz konusu kural gereğince vergi ve vergilere ilişkin zam ve cezalar ile gecikme faizlerini ödedikleri hâlde dava açma yoluna gidenlerin, açmış oldukları davalardan vazgeçmeleri durumunda yapılandırma sürecinden yararlandırılmamalarının bu kişilerle vergi ve vergilere ilişkin zam, ceza ve gecikme faizlerini ödemeyenler arasında eşitsizlik oluşturduğu; bu durumun aynı şartlardaki mükellefler arasında farklı uygulamalara yol açması nedeniyle eşitlik ve vergide adalet ilkeleriyle bağdaşmadığı kanaatindedir.
Anayasa Mahkemesi 29.11.2017 gün ve Esas Sayısı: 2017/150; Karar Sayısı: 2017/162 sayılı kararıyla hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir. Vergi Affı Kanunlarında Adaletsizlik
Yüksek mahkemenin gerekçesi 2 temele dayanmaktadır ;
- Yasal kuraldan önce borçlarını ödeyenler ile ödemeyenler farklı hukuksal konumdadırlar. (Kanun kapsamına giren alacakları herhangi bir şekilde ödeyenlerin kamuyla borç ilişkileri nihayete ermiş olmakla birlikte borçlarını ödemeyenlerin borç ilişkileri devam etmektedir. Dolayısıyla başlangıçta aynı hukuksal konumda olsalar dahi Kanun’un yayımı tarihinden önce vergilerini ödeyenler ile vergilerini ödemeyenler Kanun’un yayımlandığı tarihte aynı hukuksal konumda değillerdir. Farklı hukuksal konumda itiraz konusu kural eşitlik ilkesine aykırı değildir.)
- Yapılandırma Kanunlarının amacı kamuya gelir sağlanmasıdır. (Diğer taraftan vergi borçlarını ödemiş olan kişilere iade yapılması, kamuya gelir sağlanması amacıyla çıkarıldığı anlaşılan Kanun’un amacına aykırı olup kamunun daha fazla giderle karşı karşıya kalmasına neden olacaktır ki böyle bir durum yapılandırma süreciyle amaçlanan yararının oluşmasına engel teşkil edecektir.)
DEĞERLENDİRME
Yapılan vergilendirme işleminin hukuka aykırı olduğunu düşünen ve bunu yargı yerlerinde ihtilaf konusu yapan mükellefler daha fazla gecikme faizi ödememek için (Vergi Usul Kanununun 112. Maddesine istinaden) dava sonucunu beklemeden vergi dairelerine ödeme yapabilmektedir.
Yüksek mahkeme, dava aşaması devam etmesine rağmen, yasal kuraldan önce borçlarını ödeyenler ile ödemeyenleri farklı hukuksal konumda görmüş ve yapılandırma kanunlarının amacını kamuya gelir sağlanması olduğu, söz konusu kanun hükümlerinin devletten ödeme yapılması sonucunun doğuramayacağına hükmetmiştir.
6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun 10/16. maddesinde, “Bu Kanun kapsamına giren alacaklara karşılık bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tahsil edilmiş olan tutarlar, bu Kanun kapsamında tahsil edilen tutarlar ile bu maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılan tecile ilişkin olarak 6183 sayılı Kanun veya diğer kanunlar uyarınca ödenen faizlerin bu Kanun hükümlerine dayanılarak red ve iadesi yapılmaz. Ancak, bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında olup dava konusu edilen tarhiyatlara karşılık bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce ödeme yapılmış olması hâlinde, ödenen bu tutarlar, vergi mahkemesinde esasa ilişkin olarak hiç karar verilmemiş veya verilen kararın bozulması nedeniyle yeniden karar verilmek üzere mahkemesine iade edilmiş davalara konu alacaklar için bu maddeden yararlanılmak üzere yapılan başvurular ile vergi mahkemesince verilmiş terkin kararları üzerine red ve iade edilebilir.”
Kanun hükmüne bakıldığında, yapılan ödemelerden red ve iade yapılamayacakların yanında red ve iade edilebilecek ödemelerden bahsedilmektedir. Yani, açıkça kanunda devletten ödeme yapılmasını gerektirecek durumlardan bahsedilmekte, böylece Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen 2 no.lu gerekçesi dayanaksız kalmaktadır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, “yasal kuraldan önce borçlarını ödeyenler ile ödemeyenler farklı hukuksal konumdadırlar” şeklindeki gerekçesi ise, Vergi Usul Kanununun 112. Maddesi göz önünde alındığında temelsiz kalmaktadır. Zira, dava aşamasında borcu ödemek Mahkeme aşamasının uzun sürmesi karşısında daha az gecikme faizi ödenmesine istinadendir. Yani, hukuki ihtilaf devam etmekte, idari işlem olan vergilendirme işlemi dava konusu edilmesi nedeniyle henüz kesinleşmemiştir. Hatta, tarhıyat aşamasına ilişkin açılan dava kendiliğinden tahsil işlemini durdurmaktadır.
SONUÇ
Gelişmiş ve sağlam ekonomiye sahip ülkelerde vergi affı kanunları beklenemez. Zira, her kes zamanında vergisel ödevleri yerine getirmeli, zamanında vergi ödeyen ve ödemeyenler farklı hukuki sonuçlarla karşılaşmalıdır. Hukuki istikrar gereği tüm mükellefler ne zaman ne kadar vergi ödeyeceği konusunda farkındalığa sahip olmalıdır.
6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’un 10. maddesinin (16) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tahsil edilmiş olan tutarlar…” ibaresi ile Kanun kapsamında yer alan ve daha önce ödenen tutarların red ve iadesine engel olunmuştur. Şayet bu hüküm yer almasa Kanunda öngörülen faiz ve borç hesaplama yöntemleri dikkate alınarak mükelleflerin daha önce ödediği tutarlar mahsup edildiğinde, mükellef lehine daha az borç ödenmesi hatta mükellefe iade bile yapılabilmesi sonucu doğacaktı.
Kuşkusuz af/yapılandırma kanunları birçok mükellef lehine ödeme kolaylıkları sağlamaktadır. Ancak, kanun kapsamında yer alan aynı borçlarla ilgili olarak herhangi bir ayrım yapılmaksızın vergide adalet ve eşitlik ilkesine uygun olarak daha önce yapılan ödemelerin mahsup edilmesi imkanının sağlanması gerekir.
NOT: VERSAV YAZI KURULU TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.