Uygulamada son yıllarda, vergi ceza davalarında denetim elemanları “vergi tekniği raporu” ile cumhuriyet savcılıklarına başvurmak suretiyle sahte fatura kullanımı veya düzenlenmesi konusunda suç duyurusunda bulunmaktadırlar. Böylelikle kamu davası açılmış ve sahte fatura kullanımı veya düzenlenmesi ile ilgili ceza davası süreci başlatılmış bulunmaktadır.

Vergi tekniği raporlarının ceza davalarında dayanak olarak esas alınması ve buna göre mükelleflerin yargılanması uygulamada hukuki dayanak açısından çeşitli tartışmaların başlamasına neden olmaktadır. Özellikle vergi hukuku uygulamasında vergi tekniği raporu adı altında tek başına bir rapor bulunmamaktadır. Vergi hukuku uygulamasında vergi inceleme raporu yer almaktadır. Bu raporlar duruma göre kısa veya ayrıntılı inceleme raporları şeklinde söz konusudur. Bu raporların 213 sayılı VUK’na göre vergi incelemesine yetkili kimseler tarafından düzenlenmektedir. (VUK md. 134-141)

Yargı organları son yıllarda vergi ceza yargılamasında özellikle vergi tekniği raporlarını esas alarak VUK’nun 359. maddesine göre hüküm tesis edebilmektedirler. Oysaki, 213 sayılı VUK’nun 344 ve 359. maddelerine göre yargılamalarda vergi tekniği raporu tek başına bir mesnet olamaz. Vergi uygulamasında vergi inceleme raporlarının dayanak olarak esas alınması mümkün bulunmakla beraber vergi tekniği diye bir raporun ceza yargılamasında esas alınması hukuka aykırıdır.

Vergi mahkemeleri yargıçları, özel hukuk yargıçlarına nazaran, yargılamada re’sen araştırma, tahkikat yapma yetkisi varken, vergi tekniği raporuna dayanarak tekrar bu kararı vermesi adli hata olarak son yıllarda karşımıza çıkmaktadır. Son 20-30 yıldır vergi tekniği raporu diye bir rapor esas alınarak yargı organlarının elini kolunu bağlayan bu bulguların Maliye Bakanlığına sorularak buna göre karar verilmesi gerekmektedir. Uygulamada vergi inceleme raporları konusunda maliye bakanlığı hesap

uzmanları kurulunun vergi tekniği inceleme raporu konusu yönetmeliğin 105/b maddesinde

“vergi incelemeleri” başlığı altında vergi tekniği incelemeleri, ilk madde incelemeleri veya

beyanname incelemeleri dışında kalan, fakat vergi kanunları uygulamaları ile ilgili bulunan

incelemelerdir. Kayıt nizamı incelemeleri, sınırlı incelemeler, karşılık seçimi, uygulama

işlemleri, ilk madde, indirim, vergi ve stopaj iadeleri, özel hesap dönemi, kayıt serbestliği,

defter sistemleri gibi konularda düzenlenen bir rapor türüdür.

Son yıllarda vergi incelemelerinde teknik raporlar, dolaylı olarak atıf raporları ile birden çok

mükellefe ve hatta incelenmeyen bir mükellefe bile bir başka yollama raporuna göre tarhiyat

önerilmektedir. Ceza kesilmektedir. Hakkında suç duyurusunda bulunularak kamu davası

açılmaktadır. Bu uygulama hukuka aykırı olup, yollama raporlarına göre dolaylı ilişki

kurulması hukuki g.rülmemektedir. Bu gibi durumlarda atıf raporları veya atıf teknik raporlar

(esasen böyle bir rapor vergi usul hukukunda bulunmamaktadır.) vergicilik son yıllarda

giderek tamamıyla erozyona uğramakta, adeta kendi kendimize kurallar ihdas ederek daha

sonra bu kuralları tabulaştırmaktayız. Oysaki vergi tekniği raporları adı altında bir rapor

yoktur. Bu raporlara göre de kamu davası açılamaz. Savcılıklara suç duyurusunda

bulunulamaz. (Konuyla ilgili açılan emsal davalarda verilen emsal kararlar mükellefler lehine

sonuçlanmış ve tarhiyatlar terkin olunmuştur.

Örneğin, İzmir 4. vergi mahkemesinin vermiş olduğu 13.2.2008 gün ve E:2007/212-

K:2008/186 sayılı kararları ve yine aynı mahkeme tarafından verilen E:2007/211-K:2008/185

sayılı kararlar bu tür davalara örnek kararlardır.)

Vergi tekniği raporları sadece hesap uzmanları tarafından belli lokal konularda (örneğin;

yatırım indirimi istisnası, yeniden değerleme uygulaması, amortisman hukuku vb.)

düzenlenen verginin tekniği ile ilgili raporlardır.

Vergi hukuku uygulamasında “delil vasfı bulunmayan” vergi tekniği raporları

uyarınca önerilen tarhiyatlar vergi mahkemelerinde delil olarak hukuken dikkate

alınamaz. 213 sayılı VUK’nun 3. maddesinin (B) bendi hükmüne göre vergi tekniği raporları

denetim elemanı tarafından öne sürülen kişisel g.rüşler niteliğindedir. Gerek vergi

mahkemelerinde ve gerekse ceza mahkemelerinde vergi tekniği raporları fiil işlenmesi ile

ilgili hukuki delil özelliği taşıyamaz. Vergi ceza davalarında hakimlerin vergi konusunda

uzman bilirkişilere gitmesi dolayısıyla mükellefin dosyasında yer alan vergi tekniği raporları

esas alınarak mükelleflerin yargılanması adil bir yargılama özelliği taşımamaktadır. İnsan

Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından verilen bir çok kararlarda vergi yükümlüsü ile idarenin

“eşit silah ilkesine” uygun olarak yargılanmalarının gerekli olduğu prensibini kabul

etmiştir. Vergi yükümlüsünün korunması kavramı, idare hukukundaki bireyin korunması

kavramını içermekle birlikte kapsam itibariyle daha geniş bir kavramdır(1). Bu açıdan, vergi

yükümlüsünün korunması, yasama, yürütme ve yargı süre.lerinde yükümlünün hukuki

güvenlerle donatılması anlamını taşır(2). Ama koruma kavramı devlet içeriklidir, yükümlü

hakkı ise birey içerikli bir kavramdır(3). .ünkü hak kavramının .zündeki yetki unsuru vardır

ve bir şeyi yapmak veya başkalarından belirli bir şekilde davranmayı veya bir şeyi yapmayı

isteme yetkisini ifade eder(4). Bu yetki objektif veya pozitif hukukça kişilere tanınır(5).

Konumuzla ilgili Danıştay 9. Dairesinin bir kararında şöyle denilmektedir: “…. Olayda,

inceleme elemanınca yapılan tespitler davacı şirket ile mal aldığı şirket arasında bir irtibat

bulunduğunu kanıtlamadığından davacı şirketin 213 sayılı VUK’nun 11/3. maddesine göre

verginin ödenmesinden sorumlu tutularak adına cezalı tarhiyat yapılmasında isabet

bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcısı tarafından yapılan temyiz

isteminin kabulü ve İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 30.12.2004 gün ve E:2004/1593-

K:2004/2270 sayılı kararının 2577 sayılı İYUK’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve

hükmün sonuçlarına etkili olmamak koşulu ile bozulmasına, kararın bir örneğinin Maliye

Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve resmi gazetede yayımlanmasına

15.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.” Denilerek olayda söz konusu dayanak

olan vergi tekniği raporuna dayalı tarhiyatı terkin etmektedir.

Olayımızda VUK 11/3. madde hükmüne göre müteselsil sorumluluğun KDV’si ihtilaflarına

uygulanabilmesi için gerçek mal alım satımı olmadan komisyon mukabilinde fatura temin

edildiğinin yahut kişi ve kuruluşlar arasında vergiyi ziya uğratma y.nünden bir irtibat

bulunduğunun idarece tespit edilmesi veya hükmü esas alınabilecek kuvvette bir izlenim

edinilmesi zorunludur(6).

Sonuç olarak, gerek vergi yargılamasında ve gerekse vergi ceza yargılamasında idare ile

mükellef hakları dengelenerek eşit silahlar prensibine uygun olarak tarafların

yargılanmasına devam edilmelidir.

——————————

1- “Bireyin korunması” özellikle “yönetsel yöntem”de (idari usul/procedure

administrative) kullanılan bir kavramdır. Yönetsel işlemler yapılırken ilgililerin haklarının

korunmasını ifade etmektedir, Akıllıoğlu, Tekin, “İnsan Hakları ve Yönetsel Yargı”, II. Ulusal

İdare Hukuku Kongresi, İdari Yargının Dünyada Bugünkü Yeri, Ankara, 1993, s.223 (Bkz. Yaltı

Billur, “Vergi Yükümlüsünün Hakları” Beta Yayınları, yıl:2006, Eylül, s.2-3)

2- Bkz. Yaltı Soydan, Billur, “Mükellefiyet Hakkı Versus Vergilendirme Yetkisi:İnsan Hakları

Avrupa Mahkemesine Göre Mülkiyet Hakkına Müdahalenin Sınırı”, Vergi Dünyası, Sayı:227,

Temmuz 2000, S.114

3- Koruma teriminin bir anlamı da gü.lü bir kimse ya da kuruluş, gü.süz birini ya da bir şeyi

her türlü tehlikeden esirgemek, onu desteklemek, himaye etmektir, Türk.e S.zlük, Dil

Derneği, C.2, Ankara, 1999.

4- Güriz, Adnan, Hukuk Başlangıcı, 4. Baskı, Ankara, 1994, s.40

5- Güriz, s.40

6- Göçen Hüseyin, “Vergi tekniği raporunun hukuksal boyutu (2)”, Gazetem Ege, 5.5.2008,

s.10

Kaynak.Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven