Adrese dayalı nüfus sayımı sonucunda Başbakanlığın yayınladığı 8 Nolu Genel Tebliğ, 213 sayılı VUK’nun tebligat hükümlerine yeni bir açılım getirmektedir. Bu sistem gereği gerçek kişilerin vergi ile ilgili tebligatlarında problemler bir .l.üde en aza indirgenmiş olmaktadır.(1)
Daha sonra Tebligat Kanununda yapılan düzenlemeler sonucunda; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.” denilmektedir.
Vergi uygulamalarında paralel bir uygulama da 213 sayılı VUK md. 107/A hükmünde
yapılmıştır. madde hükmü aynen aşağıya çıkarılmıştır.
“MADDE 107/A- Bu Kanun hükümlerine göre tebliğ yapılacak kimselere, 93 üncü maddede
sayılan usullerle bağlı kalınmaksızın, tebliğe elverişli elektronik bir adres vasıtasıyla
elektronik ortamda tebliğ yapılabilir.
Maliye Bakanlığı, elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili her türlü teknik altyapıyı
kurmaya veya kurulmuş olanları kullanmaya, tebliğe elverişli elektronik adres kullanma
zorunluluğu getirmeye ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılacakları veelektronik
tebliğe ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” Şeklinde yapılan düzenleme
gereğince 1.8.2010 tarihinden itibaren Vergi Usul Hukukumuza elektronik ortamda tebligat
yöntemi girmiş bulunmaktadır. Bütün vergi mükelleflerinin e-posta adresi alma ve kullanma
zorunluluğu getirildikten sonra artık “kapalı zarf esası” yöntemi ile tebligat uygulaması son
bulmuş olacaktır.
Yasal düzenleme gereği, vergide zamanaşımı uygulaması tarhiyat açısından ayrı 5 yıl, tahsilat
zamanaşımı bakımından ise 5 yıl ayrıca uygulanmaktadır. Uygulamada tarh zamanaşımı için
213 sayılı VUK hükümleri geçerlidir. Diğer taraftan, tahsilat açısından ise, 5 yıllık
zamanaşımın hesabı 6183 sayılı yasanın 102. maddesi hükümlerine göre düzenlenmektedir.
Bazı yazarlar vergide fiili anlamda zamanaşımı bulunmadığını imalı bir dille ifade
etmektedirler.(2)
Tahakkuk zamanaşımı vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından
itibaren başlayarak 5 yıl içerisinde mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına
uğrar.(3) Diğer yandan, vergi alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden yılın
başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.(4)
Genellikle zamanaşımı uygulaması vergi, vergi cezaları ve diğer amme alacaklarında çok
ortaya çıkan bir konu değildir. Hemen hemen yıl sonlarına doğru bütün vergi daireleri amme
alacağının zamanaşımına uğramaması için gazetelere ilanlar vermekte veya vergi dairelerinin
ilan koymaya mahsus ilan tahtalarına askıya çıkarmaktadırlar. Kimi zaman da mükellefin
borcuna açıktan para yatırılarak tahsilat yapılmış havası yaratılmaktadır.(5) Oysaki bu durum
kanuna uygun olmayıp, düzenlenen vezne alındıları veya tahsilat makbuzları hukuken geçerli
değildir. Bir bakıma bu makbuzlar mükelleflerin haberleri olmaksızın gıyabında onlar adına
ödeme yapılarak düzenlenmektedir. Gerçekte vergi mükelleflerinin kasasından veya
bankalarından böyle bir ödeme yapılmamaktadır. Bu durumun tespiti veya ispatı her zaman
mümkündür. Bu konuda ispat yükü kime ait olacaktır? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.
.ünkü, ispat yükü her zaman vergi yükümlüsüne ait olmayabilir. İspat yükü zaman zaman yer
değiştirip kimi zaman idareye olayına göre de kimi zaman mükellefe ait olabilecektir.
6183 sayılı AATUHK’nun 102. maddesinde amme alacağının vadesinin rastladığı takvim
yılını izleyen yılın başından itibaren (5) yıl içinde tahsil edilmeyen alacaklarının
zamanaşımına uğrayacağından bahis edilmektedir. Keza, aynı yasanın 103. maddesinde ise
ödeme, haciz tatbiki, cebren tahsil ve takip işlemleri neticesinde yapılan her çeşit tahsilatlar,
ödeme emri tebliği, mal beyanı, mal edinme ve mal artışlarının bildirilmesi, sayılan
işlemlerden herhangi birinin şahsi kefile veya yabancı kişi ve kurumların mümessillerine
tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında yargı organlarından
bozma kararlarının gelmesi, amme alacağının güvenceye bağlanması, yargı organları
tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması, iki kamu idaresi arasında
mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi
için yazılı olarak başvurulması, amme alacağının özel yasalara göre ödemek üzere müracaatta
bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması halinde “zamanaşımının kesileceği” ve
kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren yeniden çalışmaya
başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bir vergi mahkemesi kararında; usulüne uygun olarak tahakkuk etmiş bir kamu alacağı
bulunmadığından dolayı ilanen tebliğler iptal edilmiştir. Söz konusu kararda aynen şöyle
denilmektedir:
“Bu durumda ortada usulüne uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş bir kamu alacağı bulunmadığı
sonucuna varılmış olup, usulsüz ilanen tebliğler suretiyle kesinleştirilen vergi borcu nedeniyle
davacının taşınmazı üzerine uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık g.rülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; davanın kabulüne, dava konusu haciz işleminin iptaline, ……..”
şeklinde karar verilmiştir.(6)
Yaşanmış bir olayda, 1995 yılının 6. ayına ilişkin ödeme emrinin vadesinin 1995 yılının 7. ayı
olması nedeniyle, tahsil zamanaşımının dolduğu yıl 2000 yılı olup, bu zamana kadar şirket
adına ödem emrinin hukuksal olarak geçerli bir ilanla tebliğ edilmemiş olması karşısında
düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlılık g.rülmemiştir.(7)
Tahsil zamanaşımı, vergiler ve bütün kamu alacakları için geçerli olmak üzere, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda düzenlenmektedir. Bu kanunun 102.
maddesine göre, kamu alacağı, vadesini izleyen yılın başından itibaren beş yıl içinde tahsil
edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Tahsil zamanaşımı süresi dolduktan sonra alacaklı
kamu idaresinin söz konusu kamu alacağını tahsil etme yetkisi ortadan kalkmaktadır. Ancak,
yükümlünün rızası ile yapacağı ödemeler kabul edilmektedir.(8)
Vergi aslı zamanaşımına uğradığı takdirde, fer’i amme alacağı gecikme zamlarının da asla
tabi olarak zamanaşımına uğrayacağı tabidir.(9)
Yine amme alacağını düşüren nedenlerden birisi de zamanaşımı olduğuna göre, para
cezalarına ait özel yasalardaki zamanaşımı hükümleri saklı kalmak koşuluyla 6183 sayılı
kanunun kapsamına giren bütün amme alacakları 102. maddeye göre 5 senelik zamanaşımı
hükümlerine tabidir.
Diğer taraftan, zamanaşımı bakımından istisnai hükümler mevcut olmayan özel ceza
kanunlarındaki kamu cinsinden para cezalarının TCK 68. md gereğince ve özel yasalarında
zamanaşımı hakkındaki istisnai hükümler mevcut olmayan tazminat ve inzibati amaçlı para
cezalarının da 6183 sayılı kanunun 102. maddesi hükmü gereğince zamanaşımına tabi
tutulması gerekmektedir.
Tahsilatla ilgili kamu idareleri, amme alacağının tahsil edilmesinde zamanaşımını
kendiliğinden dikkate almak mecburiyetindedir. Zira, zamanaşımı amme düzeni ile ilgili bir
düzenlemedir. Ancak, zamanaşımından sonra mükellefin yapacağı g.nüllü ödemelerin kabul
edilmesi gerekmektedir. Bu durum, 6183 sayılı yasanın 102. maddesi ile getirilen özel bir
düzenlemeden kaynaklanmaktadır.
Vergiyi doğuran olay, ihracata taahhüt süresinin bitimi tarihinde tekemmül ettiğinden,
zamanaşımının, bu tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren; tahsil zamanaşımı ise tarh
ve tebliğ edilen verginin, kanunda .ng.rülen vadesinin rastladığı yılı takip eden takvim
yılının başından itibaren başlayacaktır.(10)
Diğer taraftan, Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından verilen kararda; tahsil
zamanaşımının süresi sonrasında mükellef eşyaları üzerine haciz tatbik olunamaz. Şeklinde
kararları bulunamaz.(11)
Son yıllarda muhtarlardan ikametgah ve nüfus cüzdanı sureti tanzimi ile ilgili yetkilerin
alınması ve bu yetkilerin alınarak nüfus idarelerine verilmesi sonucunda artık ikametgah
ilmühaber veya senetleri önemini kaybetmiş bulunmaktadır. Vergi dairesi ile ilgili işlemlerde
ikametgaha erişim ve tebligatlar gerçek kişiler açısından önem taşımaktadır. Adres kayıt
uygulamalarına ilişkin 8 Seri Nolu Başbakanlık Genel Tebliğinde vergi mükelleflerinin yeni
ikametgah adresleri kolaylıkla tespit edilebilmektedir.(12) Böylece gerçek gelir vergisi
mükellefleri bakımından adrese dayalı nüfus sayım sistemi ile ikametgahlar kolaylıkla
bulunabilmektedir. Böylelikle vergi daireleri y.nünden ilanen tebligat yolu kapanmış ve fiili
bir tebligat yapılma yolu açılmıştır. Adreste bulunamayan veya adresinde tebligat
yapılamayan kişiler y.nünden gelir idaresinin ilanen tebligat yoluna gitmesi oldukça gü.tür.
——————————
[1]RG, 21.05.2008 gün ve 26882 sayılı.
[2]GÜNDÜZ Zeki, Vergi rehberi, 2007, İnfomak, s.44-45, PWC Yayınları. Bkz. www.vergiportali.com
[3]VUK md. 114
[4]6183 sayılı yasa md. 102
[5]Bkz. ARSLAN Mehmet, “Vergi Dairelerine Mükelleflerin Haberi Olmaksızın Yatırılan Paralar”, Lebib Yalkın
Dergisi, 2007
[6]İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 21.12.2010 tarih ve E:2010/1066-K:2010/1851 sayılı kararları.
[7]İzmir 2. Vergi Mahkemesi Kararı, 25.6.2008 gün ve E:2007/1562-K:2008/917 sayılı karar.
[8]KARAKOÇ Yusuf, Genel Vergi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2007, s.421
[9]MUŞUL Timuçin, Notlu-İçtihatlı, Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun, s.259, Bkz. Dnş. 7. D.
14.10.1967, E:1967/2291-K:1967/2291.
[10]Dnş. 7. D. nin 14.3.2006 gün ve E:2005/1076-K:2006/811 sayılı kararı.
[11]DDK, 23.9.1965 gün ve E:1966/65-K:1966/1953 sayılı kararları.
[12] 8 Seri Nolu Başbakanlık Genelgesi ile vergi mükelleflerinin adresleri tespit edilmektedir.
Kaynak:Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven